Endişe öğretiyor...

Kıta Avrupası’nda yaşayanların çeyrek yüzyıldır tartıştığı, “uyum”, “entegrasyon”, “çifte vatandaşlık”, “ana dilde eğitim” gibi konular, göçmenlerin gözle görülür bir uyum sorunu yaşamadığı İngiltere’de, azınlıklar için fazlaca bir anlam ifade etmiyordu.

Kıta Avrupası’nda yaşayanların çeyrek yüzyıldır tartıştığı, “uyum”, “entegrasyon”, “çifte vatandaşlık”, “ana dilde eğitim” gibi konular, göçmenlerin gözle görülür bir uyum sorunu yaşamadığı İngiltere’de, azınlıklar için fazlaca bir anlam ifade etmiyordu. Kimi sakıncalı yanlarına rağmen çok kültürlülük politikaları ortak yaşam iradesini oluşturabilmişti çünkü. Bu kavramlara uzak olan İngiltere’deki farklı etnik kökenden toplumlar için 7 Temmuz 2005 saldırıları adeta “milat” oldu. Londra metrolarını hedef alan söz konusu saldırılardan sonra, geçmişte konuşulmasına gerek duyulmamış birçok konu, hükümet politikalarının ana gündemini oluşturdu. Hükümet tarafından hazırlanan ve doğrudan bireylerin yaşamına müdahaleye kadar vardırılan birçok uygulama, artık Britanya adasında da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını göstermeye başladı. İnsanların “güven içinde yaşamasını amaçlamak” gibi masum görünümlü gerekçelerle yapılan hukuki uygulamalar her geçen gün yaşam alanlarını daraltmakla kalmıyor, tam aksine soğuk savaş döneminin Demir Perde’sinde olduğu gibi özgürlüklerin kısıtlanacağı endişelerini artırıyor. Farklı etnik kökenden gelenleri yakınlaştırma amaçlı girişimler bile bir süre sonra ayrılıkları kalıcılaştıracak şekilde sonuçlanıyor. Bugünün İngiltere’si artık “Medeniyetler Çatışması” çerçeveli tartışmalara odaklanmış durumda. Tartışmalar “medeniyetler” kavramı etrafında şekillenince, hastalığın teşhisi de bireylerin durduğu yere göre farklılılaşıyor. Kimileri hastalığın virüsünün “Batı”dan kaynaklandığına işaret ediyor. Bu görüşün karşıtlarına göre ise sorunlar “Doğu” kaynaklı. Çatışmaları bertaraf etme amaçlı bu tartışmadan, beklenen sonuçların elde edildiğini söylemek bugün için mümkün görünmüyor. Akademisyenlerden politikacı ve aktivistlere kadar geniş bir kesimin kafa yorduğu bu global tartışma toplum hayatına yansıtıldığında başka rahatsızlıkları ortaya çıkarıyor. İşte dünün Kıta Avrupası’na has kavram ve tartışmaları bugünün İngiltere’sine taşıyan neden de bu “başka rahatsızlıklar.” Bugünün İngiltere’si “ortak kimlik arayışı”nı konuşuyor. Bugünün İngiltere’si “entegrasyonu” tartışıyor. Bugünün İngiltere’si “dil birliği”ni gündemine alıyor. Yeni düzenlemelerin, farklı etnik kökenden gelen (bizim gibi) “yabancılar”ı endişelendirmesi boşuna değil. İşçi Partisi hükümetinin İçişleri Bakanı, polise olağanüstü yetkiler sağlayan düzenlemeler yaparken, Eğitim Bakanı da “çocuklara ortak ülke kimliği kazandıracak” müfredat arayışına yöneliyordu. Kimliklere fotoğraf uygulaması, çocukların doğumundan itibaren DNA testleri dahil her türlü bilgilerinin paylaşılacak olması; seyahat kartların bile insanların izlenmesine imkan sağlayacak şekilde hazırlanması, “herşeyin daha zor” olacağını haber veriyordu. Belki bizim endişelerimiz ile ülkeyi yönetenlerin endişeleri aynı nedenlere dayanmıyor. Ama getirilen her yeni düzenleme önce “biz”i rahatsız ediyor. Hükümetin bu ve benzeri uygulamalara yoğunlaşmasında, İskoçya ve Galler’de ayrılık isteklerinin artmasının etkisinin olduğu da düşünülebilir. Oysa bu ülkenin ekonomisine emekleriyle katkıda bulunan yabancıların bu türden bir “ayrılık” peşinde değiller. Tam tersine kendilerinin şuurlu bir “ayrılık”ın kurbanı olabilecekleri endişesini taşıyorlar.
O nedenle olsa gerek bir zamanlar kendileri ile ilgili değilmiş gibi düşündükleri “entegrasyon”, “uyum”, “gönüllü asimilasyon” kavramlarına şimdi daha fazla kulak kabartıyorlar. Haklılar. Endişe, her an hayata geçebilecek bir durum arz ediyor çünkü. O nedenle, kendilerine ilişkin her kavramı bilmek zorundalar.
Bu haber 76 defa okunmuştur

:

:

:

: