Cuma akşamı yüreğimiz ağzımıza geldi..Kalbimiz duracak gibi oldu..
Tam, “ Artık bitti” derken, son saniyelerde gelen golle yeniden dirildik, şahlandık..
Ve... Avrupa futbol otoritelerini,futbolun kurallarını, istatistikleri, kısacası aklınıza gelen ne varsa herşeyi şaşkına çeviren sonuçla, maçı alıverdik..
Ama ne alış..
Ve ne maç...
Maçı BBC’den naklen izledik.. Bir zamanların ünlü futbolcusu, şimdi BBC’nin futbol yorumcusu Gary Lineker ve yine kendi gibi ünlü 3 eski futbolcunun yorumlarıyla 90 dakikayı seyrettik..
İlk 45 dakika, Hırvatların üstünlüğüyle golsüz bitti..Devre arası yorumlarda, mavi formalı Hırvatların daha güçlü, daha otoriter, topa daha hakim oluşlarını dinledik..
Daha önceki 2 maçtan gelen beklentimizle, mutlaka 2. yarıda dirileceğimizi umduk.. Ümitlendik.. Hırvatların kaçan gol fırsatlarıyla “rahat” nefes alırken, bir türlü gol fırsatına giremeyişimize kahrolduk..
Olduk olmasına da...
İngilizlerin, sanki Hırvatların kazanmasını ister gibi yorumlarına, bizim bol faullü, sarı kartlı oynayışımız karışınca, doğal olarak moralimiz bozuldu..
Aralarda, Viyana’da stada giremeyip, sokaklarda kurulan dev ekranlarda maçı izleyenlerden sadece Hırvatları TV gösterince, “ Haksızlığın da bu kadarı olur” dedik..
Dedik, elimizden birşey gelmedi..Sonradan bizimkilerin de en az onlar kadar kalabalık , stad çevresinde olduğunu gördük,..
Aklıma 1996’da Nottingham’da Euro96’de Türk millililerinin Hırvatistan’a karşı ilk maçı geldi.. O turnuvayı Türkiye’nin dev spor yazarlarıyla izlemiş, o maç senin, bu stad benim hemen hemen tüm turnuva maçlarına gitmiştim..
O zaman da Fatih Terim , Milli Takımımızın meneceriydi.. Kale de yine Rüştü vardı.. O zaman çekingen, utangaç, deneyimsizdik..
Aradan geçen 12 yılda kadromuzda bu 2 isim yine var.. Yaşlarını alsalar da azim, inanç ve dinamizmlerinden birşey kaybetmişe benzemiyorlar.. Hatta sanki ikisinin de hırsı daha artmış, güvenleri daha yükselmişe benziyor..Millilerimizin 35 yaşıyla en kıdemlisi Rüştü’nün, belki son uluslararası maçları..Bir yerde jübilesi..
Uzatmada, nefesimizi tutup tek nefes BBC ekranına kilitleniyoruz.. Sanki bizimkiler daha atak , daha diri.. Ancak 119’uncu dakikanın son saniyesinde gelen golle, bir anda patlayan balon gibi koltuklarımızda çöküyor, sönüyoruz..
BBC ‘nin yorumcuları, artık maçın bittiğini, Türklerin bu maçta sonunda yenildiğini söylerken, mucize bir şekilde Semih’in ayağını bulan ilahi şutla, top Hırvat filelerine girince, ne BBC’cilerin sözü tamamlanıyor.
Ne bizim hiç bitmeyen umutlarımız sönüyor..
Biz taraflı olabiliriz, Türküz..
Ya BBC’cilere ne demeli.. Koca koca adamlar, spor otoriteleri, “ Bu Türklerin ne zaman yenileceği hiç bilinmez.. Yine olamayanı başardılar..Yine 119 dakikanın intikamını, son saniyede aldılar.. Buna ne söylenebilir” derken, daha tamamlayamadıkları, Hırvatları öven cümleleri uçup gidiyor..
Penaltı atışları, Hırvatların kaçan golleri, Rüştü’nün müthiş kurtarışı...
Ve gerisi artık efsane..
Milli maçları heyecandan seyredemeyen annem bile ekran karşısında zıplıyor..
Derhal evdeki en büyük bayrağımızı çıkartıp, adeta Birleşmiş Milletler’e dönen sitemizdeki evimizin camına asıyoruz.. Gecenin karanlığında koca bayrak, dalgalanıyor..
Ve ver elini, Kuzey Londra . Türklerin kalbi, beyni Green Lanes’de, Newington Green’de atıyor.. Yaklaşırken, trafik ağırlaşıyor..Gürültüler artıyor, ay-yıldızlı bayrağımız asılı araçlar, kornalarını çalarak tur atıyor..
Polis Green Lanes’in Türk mahallesi bölümünde trafiği durdurmuş..
Ortalık mahşer yeri.. Ellerinde bayrak, yüzleri kırmızı-beyaza boyalı yüzlerce kadın, çoluk-çocuk , erkek, genç, yaşlı Green Lanes’in işlek kaldırım ve sokağında dans ediyor.. Halay çekiyor..
Üzeri Türkçe yazılı tabelalı iş yerleri, kahveler, sokağı bir baştan başa saran kebab kokuları, dükkanlardan yükselen “Avrupa duy sesimizi” şarkısı,
Bir anda “Acaba burası Londra’mı” dedirtiyor.
Tek tük Türkçe konuşabilen, burada doğup büyümüş, anne veya babasından biri Türk veya ikisi de Türk gençlerimiz, çocuklarımız ellerinde bayrağımız.. Üzerlerinde Türk formasıyla kendilerinden geçmişler..
Beşiktaşlı, Fenerbahçeli, Galatasaray formalı yaşlısı, genci tek vücut, tek kalp olmuş..
Müthiş bir beraberlik, birlik resmi..
Keşke, hep böyle kenetlenebilsek diyorum..
Çok maç izledim.. 8-0, 5-0 gibi çok yenilgiye tanık oldum İngiltere’de..
Kopenhag’da, penaltılarda Arsenal’i yenen , UEFA Kupasını kazanan Galatasaray maçındaki duygularım canlandı yeniden .. Sağanak yağmurda, yarım saat Dağ Başını Duman Almış’i söyleyişimizi anımsadım Kopenhag’da..Gururun maksimize olmuş ender anlarından biriydi o maç da..
Cuma akşamı onları yeniden yaşadık.. Aynen Dünya Kupası çeyrek finaline yükseldiğimiz maçtan sonra, Trafalgar Meydanındaki kutlama gibi..
Yurt dışında yaşayanlar, böyle milli, gurur verici zaferlerin değerini çok iyi bilir..
Boğazınızda bir düğüm, belki birkaç damla akan gözyaşı.. Her bayrak gördüğünüzde burnunuzun direğinin sızlaması.. Hangi takımı, görüşü tutarsanız tutun, vatanınızın bayrağı sizi bir araya getirir.. Sarıp, sarmalar..
Evet The Times’ın yorumundaki gibi, Türkler bir takım değil, fenomen.. Yenilginin anlamını bilmiyorlar.
Şimdi çarşambayı bekliyoruz.. İşimiz zor.. Basel’den ne çıkar, cezalı, sakat Milli takımımızla..
Ancak, şimdiye kadar yaşattıkları zafer, gurur için onlara ne kadar teşekkür etsek az..