Yaz boyunca Rusya silahıyla, mermisiyle ve hatta ayrılıkçı isyancılara verdiği cömert desteğiyle hep Ukrayna’da idi. Anlaşılıyor ki artık tankıyla, tüfeğiyle, piyadesiyle ve kahredici hava savaş yeteneğiyle, yani bütün gövdesi değilse bile vücudunun önemli kısmıyla Ukrayna’da.
Yaz boyunca Rusya silahıyla, mermisiyle ve hatta ayrılıkçı isyancılara verdiği cömert desteğiyle hep Ukrayna’da idi. Anlaşılıyor ki artık tankıyla, tüfeğiyle, piyadesiyle ve kahredici hava savaş yeteneğiyle, yani bütün gövdesi değilse bile vücudunun önemli kısmıyla Ukrayna’da.
Rusya’nın demir yumruklu her şeye hakim lideri Viladimir Putin “Yeni Rusya”nın tüm askeri, bilhassa nükleer, imkanlarını sergilemekte kararlı gibi. NATO ülkelerine ahde vefayı, Latincesiyle “Pactasuntservanda” veya günümüz Türkçesiyle “anlaşmalara saygı gösterilmelidir” prensibini hatırlatıyor uymayanların faturayı ödeyeceğini altını çize çize söylüyor.
Ne bu antlaşma? Hangi ahde saygı gösterilmeli? 27 Mayıs 1997’de Paris’te imzalanan ve biten soğuk savaşın aralarında artık sorun oluşturmadığı NATO ile Rusya arasındaki yeni ilişkileri düzenleyen “İşbirliği ve Güvenlik Alanlarında İşbirliği Kurucu Antlaşması” diye tercüme edebileceğimiz belge. Bu belgede son yüzyılda ilk kez Rusya ve Batı dünyası bir birlerinin egemenlik alanlarına saygıyı, ekonomik, politik ve hatta askeri “yaşam alanına” yani “lebensraum”a saygı göstermeyi içeriyor. Dahası? Dolaylı da olsa NATO’nun Rusya’nın yaşam alanındaki yeni bağımsız ülkeleri, eski Sovyet cumhuriyetlerini, ittifak üyeliğine almaması karşılığında uyumlu bir uluslar arası oyuncu olmayı, NATO ile “barış i.in ortaklık” içerisinde bulunmayı kabul ediyordun Moskova.
Bu yaşam alanının en önemli bölgesi ise Ukrayna, veya milliyetçi, aşırı sağcı Rusların deyimiyle Yeni Rusya veyaNovorossiya diye adlandırılan bölge idi. Bu coğrafya aslında sadece orada yaşat-yan Tatarlar dolayısıyla değil, tarihimiz itibarıyla da bizi ilgilendirmesi gereken bir yer. Bilen bilir, 1677-1678 ve hatta 1668-1678 Türk-Rus savaşı sebebiyle 1978’de adanın 92,799 sterlin kira ve savaşta destek karşılığında Osmanlı yönetimi tarafından İngiltere’ye verilmişti. Alın size bir de Kıbrıs boyutu bu çetrefil meselenin.
Demesi kolay da “anlaşmalara saygı gösterilmelidir” ilkesi nasıl yaşama geçirilebilecek? 1997 koşulları, siyasi ortamı, konjektürü ile bugünkü bir mi? O zamanın dağılan Sovyetlerinden geriye kalan zayıf, askerini beslemekten aciz Rusya’sının yerine 15 yıldan fazla bir süredir gaz ve petrol fiyatlarının alabildiğine yüksek fiyatlarla finanse edilen siyasi ve ekonomik istikrar içinde yüksek kalkınma sonucunda muhteşem bir ekonomi ve muazzam bir savaş gücü doğdu.
İşte Rusya bu muazzam ekonomik ve askeri gücüne dayanarak yeni dünya düzeninin artık onun şartlarında ve onun uygun gördüğü şekilde, çıkarlarına ahenkli tespit edilmesini istiyor, hayır, dayatıyor. Bu düşüncedeki bir Putin “Ya benim dediğim gibi davranırsınız ya da faturaya katlanırsınız” diye bol keseden tehdit atması, dahası nükleer gücüne değinerek tehditler savurması tabiî ki devlet adamlığına yakışmaz ama Putin’in de devlet adamı gibi davranma takıntısı olduğuna inanmıyorum.
Peki şimdi NATO ne yapacak? Putin’in tehdidine başını eğip Ukrayna’ya “sen kendi yoluna” mı diyecek, Ukrayna liderinin talep ettiği NATO üyeliğini verip halen Ukrayna, asiler ve Rusya arasındaki savaşa Batı da tüm gövdesiyle girecek mi?
Diğer yandan Ukrayna’nın güvenlik ihtiyacına şu veya bu nedenle meşruiyet içinde hayır diyebilir ise NATO, yarın diğer ülkelere, mesela Gürcistan’a, nasıl cevap verebilecek?
Bu savaş Ukrayna’da mı yapılıyor sadece?