BİR YANGIN SONRASININ GÖZLEMLERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Yağmur, yeşili emziren anadır. Ateş ise yeşili öldüren Azrail.

Yağmur, yeşili emziren anadır. Ateş ise yeşili öldüren Azrail.


Hayat ne kadar süratli akıyor. Ülkemin diğer yarısındaydım geçtiğimiz hafta. Altı Haziran da gezdiğimiz yerleri tekrar görmek için. O tarihte yemyeşildi her taraf. Trodos’tan Loufu’ya inerken yeşilin her tonunu görmek olanağı bulmuştuk. Yeşil harekettir, yeşil dinamizmdir, yeşil üretimdir. Yeşil doğurganlığın, pozitif enerji ve huzurun ifadesidir.

Buralarda elma, üzüm, kiraz, mango, erik gibi meyveler üretilir. Her tarafı çam ağaçları kaplamıştır. Doğal hayatın, akdeniz iklimine uyumlu canlıları, bu ağaçlar arasında hayatlarını sürdürürler. Tilki, kirpi, keçi, yılan, sıçan tavşan, sincap, kelebek, muflon ve diğerleri bu ormanlık arazilerin ev sahipleridir.

Birbirine yaslanmış orman ağaçlarının arasından geçerken başka bir boyuta girmiş gibi olursunuz. Arabayı bir yamacın kenarına çekip ufku seyrederken, esintinin ağaçların yapraklarında oluşturduğu ritim sizin için faydalı bir terapidir.

Hayatın karmaşası, kaosu, koşuşturması çok uzak ovalardaki şehirlerde kalmıştır. Ajansların haberleri buraya ulaşamadığı için zihniniz olumsuzluk bombardımanı altında değildir. Sessizlik, çam kokusu, doğadaki canlılar ile iç içe olmak, kısa bir süre olsa da beynimize daha fazla oksijen enjekte ederek dayanıklılığımızı artırıyor.

Oysa hayatın insanlığa neler hazırladığını kimse bilmiyor. Bu güzel gezide anılara kattığımız resimlerin bir süre sonra tarih olacağını da bilmiyorduk.

Günümüzde küresel ısınma insanlığın ortak sorununa dönüşmüştür. Bunun neticesinde oluşan iklim değişikliği ise farklı şekillerde bizleri etkilemektedir. Bunların en korkuncu tüm dünyada artan orman yangınlarıdır. Önlenemeyen bu yangınlardan dolayı telafisi mümkün olmayan ekolojik tahribatlar oluşmaktadır.

Bir süre önce, doğal güzellikler içerisinde keyifle seyahat ettiğimiz bölgenin yanmaya başladığını öğrenmek bizim için bir kara haber idi. Ve bu yangın kontrol altına alınamıyor, söndürülemiyordu. Köyler tahliye ediliyor, yangın genişliyordu. Üç gün süren bu yangın neticesinde yüz yirmi beş kilometre kare alan ve doksan üç konut yandı. İki insan hayatını kaybetti. Ormanların ev sahipleri de muhtemelen bu felaketten kurtulamadılar. Onların kayıtları, istatistikleri tutulamadı. Bizim bir süre önce ufka baktığımız yamaçtan yükselerek gökyüzünün katmanlarına yerleştiler. Alevlerin sıcağından, atmosferin serin yüzeyine ulaşmaları uzun sürmüş müdür?
(İnsanlar acılarını azaltmak için gerekçeye gereksinim duyuyor.)

Yaklaşık ÜÇ ay önceki aynı rotayı izleyerek ilerlerken birden, aniden gökyüzü kararmaya başladı. Toprağın yüzeyinin resmi vuruyordu, göğün göğsüne. Gündüz vakti, kara ışıklar yansıyordu yüzümüzde. Romantik duygusal bir oyundan tragedyaya ani giriş yapmış gibiydik. Yine arabayı yüksek bir yerde durdurduk. Ve denize doğru kilometrelerce uzanan vadiye baka kaldık. Ama baktığımız yeri görmüyorduk. Lal olmuş herkes.

Dünya tek renkten ibaretti. Kara çalılar. Kararmış ağaçlar. Kara toprak. Ve şu an göremediğimiz kararmış hayvan iskeletleri. Tekrar ne zaman canlanır da bu topraklar, yeşillenir çalılar, yeşile döner ağaçlar, uzar da boyları çamların, kucaklaşır da ağaçlar, kapatırlar maviyi. İşte o zaman tekrar burada kirpi, tilki, keklik tekrar burada kertenkele,yılan, sincap tekrar burada kelebek, keçi, tavşan başlarlar yaşamaya.

Birden, kara kelimesinin hep olumsuzluk çağrıştırdığını düşündüm. Kara haber, kara bulutlar, kara yazı , kara çalı, kara sevda, kara gün. Kara kelimesini renklerden çıkarınız. Kara kelimesini lügat dan çıkarınız. Kara; girme artık hayatımıza.

Dünyanın neresinde olursa olsun; yanan her yeşil yüreğimi dağlar benim. Yanan her hane ev, yüreğimi dağlar benim. Alevlerin içindeki her canlı dağlar yüreğimi benim. Bir de bu yangınlar önlenemeyen sebeplerden değil de insan kaynaklı ise hele de rant amaçlı ise beşe, ona katlanır acı. İsyana dönüşür.

Ama insan ilginç bir canlı. İnsan sosyolojisi de ilginç bir disiplin:

Sonra, yolumuz Leymosun’da noktalandı. Şarap festivalinde. Yangın çok uzaklarda kalmıştı. Şimdi karanın yerini ışıl ışıl rengarenk bir renk cümbüşü almıştı. İnsanlar neşeli idi ve şarap beleş. Ayrıca bir Ekimdi. Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü. Bugün Souvlaki ve şarap günü. Yangın mı? O ne zaman olmuştu? Unuttuk.

Son olarak; insanların barış içinde yaşamalarını arzu ettiğimiz adamızda iktidar sahiplerinin acıda bile ortak bir paydaya gelememesi utanç verici bir gerçek olarak yüzümüze tokadını vuruyor.

Renkler yandı
mavi yandı
yeşil yandı
su yandı.

Sağlıcakla kalınız







Bu haber 84 defa okunmuştur

:

:

:

: