Erguvan ağacı ve hikayeleri

“Beklemem fecrini leylaklar açan nisanın, Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın. Her sabah başka bahar olsa da ben uslandım, Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.” Diye yazmış Yahya Kemal ne kadar içten, ne kadar duygulu ve hüznü, sinesinde barındıran şair.

“Beklemem fecrini leylaklar açan nisanın, Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın. Her sabah başka bahar olsa da ben uslandım, Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım.” Diye yazmış Yahya Kemal ne kadar içten, ne kadar duygulu ve hüznü, sinesinde barındıran şair. Kıbrıs coğrafyasında erguvan ağacını görmeyen o morumsu çiçeklerinin rengine hayran olmayan tek kişi olduğunu sanmıyorum. Yanılmışta olabilirim. Girne Zeytinlik anayol girişinde her yıl dikkat çeken ağaç , Lefkoşa Asal Şube karşı yolundaki güzelliğini, Karayolları İtimat taksi durağı karşısında evlek içerisindeki görünümü, bir de gördüğüm kadarı ile Dikmen köyündeki Batı'dan esen rüzgara karşı dirayetli duruşu ile Nisan Mayıs aralığında görenlere çok şeyleri hatırlatan bir ağaç olduğudur. Erguvan ağacı, İstanbul Boğazının bu aylardaki muhteşem görüntüsüne renk katandır... Tabi her şeyin olduğu gibi bu ağacında çeşitli hikayeleri vardır. Doğanın gerçeği olan bu ağaca çeşitli hikayeler yüklenmiştir. Erguvan'nın Bursa şehrinin de simgesi olduğu ifade edilirken Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt'ın damadı Emir Sultanın her yıl Erguvan ağacının çiçek açma mevsiminde 14. yüzyıldan itibaren Erguvan Şenlikleri yaptırdığı bu etkinliğin şimdilerde şehrin ekonomisine de katkı yaptığı cihetle sürdürüldüğü anlatılmaktadır. Bursa’nın köklü geçmişinden bugünlere ulaşan simgelerinden biri olan erguvan ağacı; dayanışma, hoşgörü, sevgi ve kardeşliğin simgesi olarak yüzyıllar boyunca düzenlenen bir şenliğe adını vermiştir deniyor. Osmanlılar ‘da baharın müjdecisi gözüyle bakılan erguvan halen Bursa'da çeşitli etkinlik adları ile de programlanmış olduğunu çeşitli kaynaklardan öğrenmiş oluyoruz. Erguvan ağacının diğer bir hikayesi ise. Erguvan'ın Hristiyan batı kültüründeki trajik hikayesidir. Son akşam yemeğinde İsa'nın havarilerinden Yahuda Hz. İsa'ya ihanet ettiği, pişmanlığı neticesinde ise kendisini Erguvan ağacına astığını, Erguvan ağacının dahi bu ihanete tahammül edemediği ve beyaz olan çiçeklerinin utancından kızardığı, bundan dolayı Hristiyanların ağaca Juda (Yahuda) dediklerini. Kutsal kitaplarına göre ise İsa peygamber çarmıha gerilmeden önce Romalı askerlerce üzerine erguvani elbiseler giydirildiği ayrıca bu rengin Roma'da imparatorluk rengi olduğu hikayelerde uzun uzun anlatılmaktadır. Erguvan çiçeklerinin morumsu rengini bulmanın güçlüğü ise bu rengin güç ve kuvvet göstergesi olduğunun simgesi olduğu da ayrıca söylenmektedir. Hikaye, hikayeyi takip eder derler ya doğrudur. Bir ailenin trafik kazasında kaybettikleri kızlarını Eyüp Sultandaki kızın babaannesinin mezarına defnettiklerini, birkaç hafta sonra ise mezarın başındaki erguvan ağacının çiçek açtığını, annenin ise bu çiçeklerde, kızının yüzünün ışıltısını gördüğünü sandığını ve tohum zamanı. Erguvan ağacı çiçek tohumlarını alıp evinde filizlendirip ekilmesi için kızlarının ruhu adına dağıttıkları hazin bir şekilde anlatılmaktadır. Göz açıp kapayıncaya kadar mevsime veda eden bu çiçeklerin sahibi, ağaçları keşke doğamızda daha çok yetiştirip bir festivale de Erguvan adını versek ne kadar anlamlı olur... Ahmet Haşim'in bir şiirinde dediği gibi. 'Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü. Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut. Yaprakla kuşun parıltısından Havuzun suyu erguvâna döndü.' derken. Vaktimiz geçse de hayat yaşamaya her haliyle değer diyoruz..
Bu haber 1747 defa okunmuştur

:

:

:

: