Herhangi bir konuda sorumluluk alıp bu sorumluluğu görev bilenler kendilerini bir rüzgar esintisinde bulurlar. Nerdeyse iki ay oluyor yazmak ayrı bir keyif bunun yazılı basın yolu ile daha geniş kitlelere ulaşması ise ayrı bir memnuniyet. Her gün konu bulup yazıyorsun, zor diyenler de var. Onlara da hak vermemek elde değil. Ancak yaşanmış o kadar çok hadiseler var ki insan kendine her gün ayrı bir konu buluyor. Zaten Kıbrıs başlı başına konu üreten ayrı bir mesele. Çevremizde kişilerin içlerinde saklı kalmış duygu ve hasletlerinin geçmişten bu güne sorulması bile onların anlatımı ile yaşananların acı gerçeğinden mutluluğa uzanan öyküler ile dolu. Daha evvel hiç tanışmadığım, ayni şehirde olmamıza rağmen şahsen benim tanımadığım ama Facebook'ta arkadaş olduktan sonra bu arkadaşlığı evde misafirliğe çevirdiğimiz bir kişi Havva Karavul ile yaşam öyküsünün yüzeysel olsa da doğduğu köy Güneydeki Amyanto köyünde 1952 yılına kadar gidip bu güne gelirken zaman zaman ağlayarak anlattığı olayları not alırken parmaklarımın titrediğini söyleyebilirim. Havva'ımın babası köyde Amyanto fabrikasında işçi, daha sonra Limasol'da gümrükte istifçi /hamal/mavunacı olarak görevde. Havvanım Sedat Simavi İlkokulunda altı yıl okuyor. Sınıf arkadaşları arasında Özruhan Aygın, Kemal Pars, Salih Miroğlu, ve Sevtap Sakallı var. 19 Mayıs lisesi orta son sınıfında okula gelen bir duyuru ile isteyenlerin Lefkoşa'da Ebelik ve Hemşirelik okuluna girebileceğini öğrenmiştir. Müracaat eder ve zamanın Sağlık Bakanı Dr. Niyazi Manyera tarafından mülakata tabi olarak okula girer. Yıl 1973 yer vakıflar idaresinin karşısındaki konak diyor. Öğretmenleri sayarken Kaya Bekiroğlu, Aydın Sennaroğlu, Tomris Mahirel Sezai Sezgin Hüseyin Cenkler gibi doktorların adını verirken Türkan Aziz'in başhemşire ve Firdevs İslamoğlu'nun ders verdiklerini anlatır ve ilave eder 15 Temmuz 1974 de tatil için Limasol’dadır. 20 Temmuzda radyodan Türkçe ve Rumca Ada'nın dört bir yanından havadan karadan Türk askeri adaya çıkıyor anonsu ile Türk askerinin Limasol’dan denizden çıkışını beklemektedirler. Bu arada kurşun yağmuru altındadırlar. Silah seslerinin artışı ile Taksim Sinemasına koşarak evlerinden kaçarken aralarından bir kişi gözleri önünde öldürülmüştür. Şehit düşen kişiye dönüp bakacak müsaade onlara yoktur. Rumlar onları hastane avlusunda topladıklarında kazılan çukurları bir kamyonlara doldurulup götürülen erkekleri sadece izlemişlerdir. Rum askerlerinin kadınlara verdiği emir ile. Zíto Enosis, yaşasın Enosis diye zorla slogan arttırdıkları, Türk Bayrağını yakmak istemeyip İstiklal marşını okuyan kişiyi gözleri önünde Rumlar'ın vurup öldürdüğünü. Kadınlara sağa kayın dedikleri zaman sola ateş açtıkları kadınlara sağ tarafa kayın dedikleri anda sol taraflarına ateş açtıklarını zaman aynı o günün dehşeti ile uzun uzun anlattı. Kendilerine yiyecek olarak köpek maması yedirildiğini de... Ölüm emrinin verilip tam vurulacakları anda gelen bir haberin siz Türkleri öldürür iseniz bizde esir Rumlar'ı öldürürüz mesajı ile işkenceye ara verildiğini, Paramaldaki İngiliz üslerine götürüldüklerini sözlerine ilave etti üç ay sonra, oradan 100 KL vererek 5 kişinin Lefkoşa Çağlayan bölgesine teller arasından Kuzeye kaçarken, kendisi de dahil hepsinin Denktaş beye götürüldüklerini, ifadelerini verdiklerini ,Sarayda yiyecek, giyecek ve harçlık olarak 5 KL para aldıklarını, Aydın Denktaş'ın o gün kendilerine gösterdiği şefkati unutmadıklarını, anlat anlat bitiremedi. Kendisini okulunun yurduna yerleştirdiklerini, bu arada eski hastane ve yaralı askerlerin bakımı için görev yaptıklarını en acı saatlerinin, Kıbrıs için şehitlik mertebesine eren askerlerin boyunlarından aldığı künyelerdeki isimleri defter kaydına yazarken yaşadığını, ağlaya ağlaya anlattı. İkinci unutamadığı olay Güney'den Kuzeye kaçışını Kızılhaç vasıtası ile araç plakasına kadar ailesine bildiren bir kadının 5-15 yaşlarında çocukları ile tecavüze uğrayıp Torodos dağları eteklerinde bulunup hastaneye getirilen paramparça vücutlarını görmüş olduğu an olduğunu söylemiştir. 1975 yılında okuldan mezun olan Havva'nım diplomasını Türkan Aziz'in elinden aldığını. Daha sonra Başhekim Dr. Mehmet Özmen'in onu Girne'de göreve gönderdiğini. Cemaliye Hocaoğlu ile Dr. Ayten Berkalp'in Limasol dahil insanlara çok faydaları olduğunu anlat anlat bitiremedi bu belki de bir birikimin, dışa vuran bir halin, ruhi durumu idi. Hemşirelikte geçen uzun yıllar 1993 emeklilik. Kıbrıs ikinci harekatına adaya çıkan Askerlerden birisine duyulan sevda ile mutlu bir aşk evliliği ve doğan bir kız çocuğu... Bütün bu yaşananlar unutulur mu? Asla. Türk Esirlere Zorla, yaşasın Enosis diye haykırmaları emri veren o günkü Rum zihniyeti ile bugun kü Rum zihniyeti hiç değişir mi? Değişmez. İşte bu günkü gerçeklerde sinemada yeni vizyona girmiş film gibi. Hadi bakalım Rum Eğitim Bakanı şimdi Enosis hususunda yetki sende olmuş. Ne farkeder. O zaman neyin antlaşması, neyin müzakeresi için mücadele ediyoruz Barış içinde yaşadığımız topraklardan taviz vermek için mi. Sahi ne için?