Geleceği korumak

Geçen haftaki yazımda, 20 Kasım 2024 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar başkanlığında düzenlenen ve olası depremlerin riskleri ile alınması gereken tedbirlerin ele alındığı bir toplantıya değinmiştim. Ayrıca, Başbakan Ünal Üstel’in hükümet olarak yaşananlardan ders çıkardıklarını, eksikleri gidermek ve yaşam alanlarını depreme hazırlamak için gerekli adımları zaman kaybetmeden attıklarını ifade ettiğini belirtmiştim.

Geçen haftaki yazımda, 20 Kasım 2024 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar başkanlığında düzenlenen ve olası depremlerin riskleri ile alınması gereken tedbirlerin ele alındığı bir toplantıya değinmiştim. Ayrıca, Başbakan Ünal Üstel’in hükümet olarak yaşananlardan ders çıkardıklarını, eksikleri gidermek ve yaşam alanlarını depreme hazırlamak için gerekli adımları zaman kaybetmeden attıklarını ifade ettiğini belirtmiştim.
29 Kasım 2024 gecesi sosyal medya, 'sallandık' ve 'deprem' haberleriyle çalkalandı. Bu nedenle bu haftaki yazımda doğal afetler konusuna öncelik vermeye ve bu konuyu yeniden ele almaya ihtiyaç duydum. Ayrıca, 3 Aralık 2024 tarihinde Adıyaman’da 6 Şubat depremiyle ilgili görülen ve “İsias Ortak Davamız” olarak bilinen davada mahkemenin vereceği kararın da merakla beklendiğini belirtmek isterim.
Yakın geçmişte, 2019 yılının Eylül ayında İstanbul’da 4.8 ile 5.8 şiddetindeki depremleri yaşamış biri olarak ve ardından 6 Şubat felaketine tanıklık etmiş bizler, bugün deprem korkusunu derinden hissediyoruz. Bu süreçte, çeşitli deprem izleme programları ve bildirimler aracılığıyla dünyadaki sismik hareketleri takip eder hale geldik.
Kıbrıs’a dönecek olursak, Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan bu coğrafya, jeolojik ve coğrafi yapısı nedeniyle doğal afetlere açık bir bölgedir. Tarih boyunca deprem, kuraklık, sel ve orman yangınları gibi doğal afetler, adanın hem doğal hem de beşeri yapısını derinden etkilemiştir. Bu afetler, yalnızca dönemin insanlarını değil, aynı zamanda Kıbrıs’ın eşsiz doğal zenginliklerini de tehdit etmiştir.
Adanın bitki örtüsü, Akdeniz iklimine özgü makiler ve ormanlık alanlardan oluşur. Beşparmak ve trodos dağlarında çam, sedir ve ardıç ağaçları yaygındır. Zeytin ve keçiboynuzu gibi ağaçlar ise hem doğal ekosistemin hem de adanın ekonomisinin önemli bir parçasıdır. Ancak bu zengin bitki örtüsü, doğal afetlere karşı korunmasızdır. Örneğin, 1996 yılında Beşparmak Dağları’nda çıkan büyük yangın, yüzlerce hektarlık orman alanını yok ederek bölgedeki ekosistemi ciddi şekilde tahrip etmiştir.
Kıbrıs’ın deprem geçmişi de oldukça çarpıcıdır. Milattan sonra 4. yüzyılda Salamis Antik Kenti’ni yok eden büyük deprem, adanın tarihindeki en yıkıcı olaylardan biridir. Daha yakın tarihlerde, 1996 Lefkoşa depremi, yapısal hasarlarla birlikte deprem riskinin hâlâ devam ettiğini göstermiştir.
Kuraklık, Kıbrıs’ın karşı karşıya olduğu diğer bir önemli sorundur. Sınırlı su kaynakları, uzun süreli kuraklık dönemlerinde halkı ve tarımı olumsuz etkilemiştir. Özellikle 1970’li ve 1990’lı yıllarda yaşanan kuraklıklar, tarımsal üretimi düşürmüş ve su kaynaklarını tüketme noktasına getirmiştir. Günümüzde, Türkiye’den boru hattıyla getirilen su, bu sorunun çözümüne yönelik önemli bir adım olmuştur.
Sel felaketleri ise adanın altyapı yetersizliklerini ortaya koyan bir diğer afettir. Örneğin, 2018 yılında Girne’de meydana gelen ani yağışların yol açtığı sel, bunun çarpıcı bir örneğidir.
Doğal afetler, Kıbrıs’ın hem doğal yapısını hem de tarihini şekillendirmiştir. Afet bilincini artırmak ve ekosistemimizi korumak, gelecekteki riskleri en aza indirmenin en etkili yoludur. Bugünün sözü şu olsun:
“Doğayı korumak, geleceği korumaktır.”
Bu haber 409 defa okunmuştur

:

:

:

: