YARATICI YAZARLIK GÜNLÜĞÜ-1

Ünlü yazarlar, yazı yazmaya ne zaman başladılar? Yazı yazmak, onlar için bir hayal miydi? Nelerden, kimlerden ilham alıyorlar? ‘Yaratıcı Yazarlık’, esasında birçok kişinin kafasındaki yazar imajının kendisidir.

Ünlü yazarlar, yazı yazmaya ne zaman başladılar? Yazı yazmak, onlar için bir hayal miydi? Nelerden, kimlerden ilham alıyorlar? ‘Yaratıcı Yazarlık’, esasında birçok kişinin kafasındaki yazar imajının kendisidir. Yaşanmış ya da yaşanması mümkün roman, öykü gibi edebi türde ifade etme uğraşıdır. Yazarken zorluk da yaşarlar. Bu zamanlarda, onları motive eden, onlara ilham veren yazılar ve onlara fikir verecek yerli veya yabancı yazarların yaşam deneyimleri nelerdir? Çocukken yazı yazmak, onların da hayallerini süslüyor muydu? Sizler, yazı yazmak konusunda neler düşünüyorsunuz?
Orhan Pamuk:
“Hep en zoru, ilk cümleye başlamak.”
Pamuk, romanlarının ilk cümlesini elli ya da yüz kez yeniden yazdığını söylüyor. Kareli deftere el yazısıyla yazan Pamuk, “Hep en zoru ilk cümle, çok acı veriyor.” diyor. Bir sayfayı doldurduktan sonra yandaki sayfayı boş bırakıyor ve daha sonra buraya düzeltme notlarını alıyor. Defterlerini daha sonra bir daktilografa gönderiyor ve bu düzeltme işlemini birkaç kez tekrarlıyor. Nobel ödüllü yazar, “Her şeyi planlıyorum.” diyor ve ekliyor: “Romanın üslubu, içinde olan her şeyi ilk cümlede söylemek isterim. Bu nedenle onu yazması zordur. Bazı törencikler, bazı kurallar, ezberlenmiş alışkanlıklar beni disipline eder. ‘Nasıl iyi yazılır?’ sorusuna cevabım şudur: Yazarlık, çok disiplinli bir iştir. Yüzlerce kuralınız olacak. Geleceksin. Kahveni yapacaksın. Küçük törencikler başlayacak. Hesabıma göre senede 300 güne yakın çalışıyorum ve 170-180 sayfa yazıyorum. Demek ki günde 0,75 sayfa yazıyorum. Bazen 15 gün uğraşıp 10 sayfa yazıyorsunuz, sonra hepsini çöpe atıyorsunuz.”
Ayşe Kulin
“Herkes, uyurken ben yazarım.”
“Yazarken keşke kendimi kapatabilsem dış dünyaya. Dört çocuklu, sekiz torunlu, gündelik alışverişini kendi yapan, yemeğini kendi pişiren ama söküğünü dikemeyen herhangi bir kadınım. Herkes, uyurken ben uyanırım ve saat altı gibi yazmaya başlarım. 11’e kadar sürer bu. O vakitler bana aittir. Bazen akşam da yazıyorum. Her şart altında yazarım. Küçük bir dizüstü bilgisayarım var. Havaalanlarında, uzun otobüs yolculuklarında, her zaman her an her yerde üretebiliyorum ve gürültülerden kendimi ayırt edebiliyorum. Kafamı işime verdiğim zaman, gürültü bana fazla dokunmuyor. İlham perim yok. Hayatın içinde yaşayadururken tanık olduğum veya merak ettiğim tarihi olaylar beni romanların konusuna götürür.”
Nedim Gürsel
“Yazmak demek, ter dökmekle eş anlamlı.”
“Geçen yıl edebiyatta ellinci yılımı kutladık. Edebiyatın her türünde 40 kitap yazmışım. Bu bir alışkanlıktan öte, disiplin ve çalışma anlamına geliyor. bir ritüelim olduğunu söyleyemem. Kurmaca alanındaki tüm kitaplarımı; roman ve öykülerimi elimle yazdım. Sonra babamdan kalma Remington daktiloda, karbon kâğıt marifetiyle, temize çektim. Derken bilgisayar çıktı mertlik bozuldu. Ne var ki ben elle yazmaktan hala vazgeçmiş değilim. Yazmak demek, benim için hala beyaz kâğıdın karşısında ter dökmekle eş anlamlı. Nerelerde yazarsınız? sorusunu yıllar önce sorsaydınız; ‘Her yerde.’ diye yanıtlardım. Ne var ki bir süredir Paris’teki evimde yazıyorum ya da Kavacık’taki, Boğaz manzaralı çatı katında. Anadolu Hisarı’nda aileden kalma, bahçe içinde, denizle iç içe bir evimiz vardı. Satıldı. Boğazkesen’i o evde yazdım. ‘Resimli Dünya’ romanımıysa; Venedik’te Correr Kitaplığı’nda ya da bir süre kiraladığım karanlık bodrum katında. Öykülerimi genelde, Paris kahvelerinde yazarım. Yazarken klâsik müzik dinler, bol kahve ve Toscano purosu içerim.”
Ahmet Ümit
“Hazırlık süreci, uzun sürüyor.”
“Yazma süreci değil de hazırlık süreci, daha kapsamlı oluyor benim için. Konuyu belirledikten sonra bir yıl öncesinden olayın geçeceği bölgeye gidiyorum, orada araştırmalar yapıyorum, o konu üzerinde okumalar yapıyorum. Konunun uzmanlarıyla, akademisyenlerle görüşüp mekân seçimlerini yapıyorum. Aslına bakarsanız, film çekecek gibi yerinde, yurdunda yapıyorum bütün ön çalışmayı. Kafamda bütün kurgu bitiyor; sonra yazma süreci başlıyor. Yazmak için bir yerlere gitmiyorum. Bilgisayarımın olduğu her yerde yazarım; ama genellikle evim ve Beyoğlu’ndaki ofisimde çalışmayı seviyorum. Eğer, yazarken takıldığım olursa; hemen bırakırım.”
Pınar Kür
“Denize ve ormana bakarak yazarım.”
“Yazma süreci, evet, filizlenme ile başlıyor. Fikrin nereden geleceği hiç belli olmuyor. Bu seferki, kırk yıldır bildiğim bir şarkının sözlerinden çıktı mesela. Böylece, adını birlikte getirdi. Her zaman öyle olmaz. Kimi kez kitap yazılıp bittikten sonra bile adını koymakta zorlanırım. Filizlenme süreci, zaman açısından kitaptan kitaba değişse de hep aynıdır. Kişileri netleştirme, fiziksel özelliklerini gözümün önünde canlandırma, metnin kimin ağzından olacağını, ne kadarlık süreyi kapsayacağını, hangi mekanlarda geçeceğini belirleme gibi şeyleri evin içinde dört dönerek kişilerle yüz yüze konuşarak, geçmişlerini, geleceklerini sorgulayarak yaparım. Masam, bana ait bir odada, mutlaka manzaralı ya da önü açık bir pencerenin önünde durur. Elmadağ’da otururken bir deli ağaca, Ayvalık’ta denize; şimdiyse mevsime göre renk değiştiren bir ormana bakarak yazıyorum.”

Kaynak:
https://yaraticiyazarlik.net

Bu haber 710 defa okunmuştur

:

:

:

: