BİR GEZİYİ SANATA BAĞLAMAK

1.Bölüm


1.Bölüm

Geçtiğimiz haftalarda beş gün boyunca Türkiye'nin
Mezopotamya'sındaydık. Fırat ve Dicle nehirleri arasında
seyahat ettik. İddialara göre; şu an için geçerli olsa da
'Tarihin sıfır noktasına' gidip döndük. Tarihin içinden
küçücük bir yırtık bularak oradan da süzülerek yer yüzeyine
ulaşan incecik bir ışın demetiydi gördüklerimiz. Bu geziye
farklı bir kültür, farklı bir yaşam tarzı, farklı bir tarih
görmek amacıyla çıkmıştık. Şehir merkezleri klasik metropol
kimliği almak yolunda ilerlerken daha küçük olanlarda o
yön de onları takip ediyor. Bu durum birçok yer de tarihsel
dokunun, yüksek binaların gölgesinde, loş bir ışıkta kalmasına
neden olduğundan görünürlüğünü azaltıyor. Gezimiz tur anla-
yışı ile düzenlendiği için loş ışıkların yanından koşarak
geçince gittiğimiz yerleri özümseyerek hafızamıza kazımak da
zorlaşıyor. Şehirden uzak olan tarihi mekanlar, eserler geç-
mişin ruhunu benliğimize daha kolay yansıtıyor ama şehir
içindekilerin sizi sarıp sarmalaması, hipnotize etmesi zor
oluyor. Betonların içerisine sıkışmış tarihi eserler size
ruhunu yeteri kadar yansıtamıyor. Kim bilir bu yapıların al-
tında gün yüzüne çıkmamış nice tarihler vardır.
Tur güzergahımız Antep'ten başladı. Zeugma müzesi,
Bakırcılar Çarşısı, Antep kalesi. 2.gün Urfa. Göbekli tepe
Halfeti, Harran, Balıklı göl 3. gün Batman'dan geçerek Mardin.
Dara Antik Kenti, Hasankeyf, Süryani manastırı, eski Mardin.
4. gün hedef Diyarbakır. Uzaktan Suriye sınırları görünüyor.
Midyat, Midyat'ın konakları, Malabadi köprüsü, On Gözlü Köprü.
Yaklaşık on iki bin yıl önceden başlayarak ve tarihin
farklı dönemlerine dokunarak süren seyahatimiz farklı bir
kültürün de içine girmemize zemin hazırlamış oldu. Ancak
yemeklerimizi turlara ve otellere hitap eden ve aynı an da
yüz elli, iki yüz kişiye hizmet veren mekanlarda aldığımız
için bölgenin gastronomisi hakkında çok da sıra dışı bir
yorum yapabilmemiz mümkün olmadı.
Görmek imkanı bulduğumuz yerlerdeki kentleşme, benim
seksenli yıllardaki filmlerden, şiirlerden, şarkılardan ve
türkülerden hafızama yerleşen güney doğu intibası ile uyuşma-
dığını itiraf etmeliyim. Görmediklerimizle ilgili yorum
yapamam. Seksenli yıllardan bugüne değişmeyen ise aşiretlerin
hakimiyeti ve toplum üzerindeki kuvvetli etkisi. Harran'da
konuk olduğumuz evde de diğer kentlerde de bunu hissede-
biliyorsunuz.
Bu tur esnasında ve turdan sonra benim zihnimi ala-
kadar eden ise şu oldu. Bu gezdiğimiz verimli coğrafya da
ne kadar şair, yazar, ressam, düşünce insanı doğmuş ve yet-
işmiştir? Fazla derinlemesine detaylı bir araştırmaya girme-
den bazı veriler elde ettim.
Antep; Ülkü Tamer, Işıl Özgentürk, Ahmet Ümit.
Urfa; Bekir Yıldız, Bekir Coşkun.
Mardin; Aziz Sancar. Batman Ahmet Güneştekin.
Diyarbakır; Ahmed Arif, Sezai Karakoç, Cahit Sıtkı Tarancı,
Yılmaz Odabaşı, Ziya Gökalp.
Detaylı bir çalışma olmamakla birlikte yukardaki tab-
lodan edindiğim izlenim, Mezopotamya'ya yakışmadığı yönündedir.
Düşünen, sorgulayan, irdeleyen insan tipini çok seviyorum. Ben
de bunu yaptım. Bir bölgenin sanatçı popülasyonunu etkileyen
öğeler üzerine kafa yordum. (...) Devamı haftaya.
Güneydoğulu şairlerin şiirlerinden alıntılar. Şiirle kalın.
(...)Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Ahmed ARİF

…Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk

Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı…
Sezai KARAKOÇ

Şiir gecenin kardeşidir,
gündüzün annesi.
Yürekteki büyükbabadır şiir.
Şiir örümceğin sesidir,
duvarın şarkısı.
Duvarcının türküsüdür şiir.
Şiir yağmurun deresidir,
saç diplerinin teri.
Teknelerin taze sancağıdır şiir.
Ülkü TAMER

Senden her ayrıldığımda
Çılgınca dalgalanan bir insan denizinde
Annesini yitiren bir çocuğun
Ürkek hüznü çöker yüzüme.
Seninle her karşılaştığımda
Sabah kırağısıyla yıkanan çiçeklerin
Cemresi vurur gözlerime.
Seni tam bulduğum anda yitirmenin korkusu
Tam yitirdiğim anda bulmanın sevinci,
Ahmet ÜMİT
Bu haber 235 defa okunmuştur

:

:

:

: