'İnternette sörf yaparken' savaş sanatı diye bir kitap 
ismine rastladım. Neyi, nasıl anlatırsa anlatsın ilk izlenimim 
sanat adına utanç ve tiksinti duymak oldu. İster kutsal! bir 
amaç için olsun ister haklı nedenlere dayansın veya insanlık! 
adına yürütülsün çocukların yaralandığı, öldürüldüğü, öksüz, 
yetim veya sakat bırakıldığı, bomba sesleri ile kavrayamadığı 
bir ölümün, korkusunu yaşadığı hiçbir savaşın yanına sanat kelimesi 
yanaşamaz, yaklaşamaz, özdeşleşemez. 
Savaş; için Nazım Hikmet 'korku ve sefaletten başka bir 
şey veremez. Yakar, yıkar, öldürür, yok eder' demiş. Sanat içinse 
sözlükler, 'bir duygunun, tasarımın, güzelliğin vb. dışavurumunda, 
anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü.' Korku ve sefaleti yaş- 
atmakla, güzelliği anlatmak nasıl yan yana gelebilir. 
Dünyanın en kanlı bölgelerinden birinde yaşamak zorunda kal- 
dık. Dünyanın eğitim düzeyi en düşük bölgelerinden birinde yaşamak 
zorunda kaldık. Ve bunun doğru orantılı seyretmesi bir tesadüf mü? 
Dünyanın hammaddeleri açısından en zengin bölgelerinden birinde 
yaşamak zorunda kaldık. Dünyanın hiç bitmeyen kargaşaları olan böl- 
gelerinden birinde yaşamak zorunda kaldık. Bu da bir tesadüf mü?. 
Çünkü dizginlenemeyen bir aç gözlülük içerisinde bulunan kapitalizm, 
emperyalizm eğitimsiz insanlara tarifsiz bir vahşet ve zulüm yaşa- 
tarak bölge halklarını ya kırıma uğratmakta ya da birbirine kırdır- 
maktadır. Küçücük adamız da şu an da bir soykırımın, tarihe siyah 
bir leke olarak geçecek olan insanlık trajedisinin tam göbeğinde 
bulunmaktadır. Ve ne yazık ki biz seçme şansımız olmadan bu karan- 
lık döneme tanıklık ediyoruz. Şiddete uğrayan bireyde güçsüze karşı 
şiddet uygulama eğilimi artmaktadır. Kendisinin uğradığı şiddeti, 
aşağılanmayı, hak gaspını, yok sayılmayı, yok edilmeyi gücünün 
yettiğine kendisi uygulayarak, insanlardan intikam alarak öfke ve 
düşmanlık duygularını dışa vurmaktadırlar. Toplumlar veya devletlerde 
bireysel insan davranışlarının benzerini göstermektedirler. Ve bu 
şiddetle beslenen saldırganlıklarına çeşitli gerekçeler bularak 
insanları buna inandırma faaliyeti göstermektedirler. Bunların 
bazıları saldırı tehditi altında olmak, terör tehditi, ekonomik 
kıskaç, kutsal veya dinsel bir gerekçe, demokrasi ve barış sağlamak 
adına olabilir. 
Zulüm gören zalim olur veya sevgi ile büyüyen çocuklar kötü 
olamazlar cümlelerini kesinlikle doğru olduğunu kabul edip bu cümleler 
birer önermedir diyemeyiz. 
Aşağıdaki alıntılar Erich Fromm'un Sevginin ve şiddetin kaynağı 
kitabından alınmıştır. Okumayanlara 'Şiddetle' tavsiye ederim. 
(...)ikincisi de milyonlarca insanı saldırı tehlikesiyle karşı 
karşıya bulunduklarına, bu yüzden de kendilerini savunmaları gerek- 
tiğine inandırmanın zor olmadığıdır. Bu tür kandırılma insanların 
kendi başlarına, bağımsız olarak düşünüp duyamamalarından, halkın 
çoğunluğunun duygusal bakımdan siyasal önderlerine bağımlı olmalar- 
ından doğar. Bu tür bir bağımlılık olduğu sürece güç kullanarak ve 
kandırma yoluyla sunulan her şey gerçek olarak kabul edilecektir.(...) 
(...)Ağır ruh hastalıklarında öç alma duygusu yaşamın en yüce 
amacı olur; çünkü öç alma duygusu olmayınca yalnızca insanın kendine 
saygısı değil, benlik ve özdeşlik duygusu da yıkılmaya yüz tutar. 
Benzer biçimde (ekonomik, kültürel ya da duygusal açıdan) en geri 
topluluklarda öç alma duygusunun (örneğin geçmişteki ulusal bir yenil- 
ginin öcünü alma isteğinin) çok güçlü olduğunu görebiliriz.(...) 
(...)Tutulacak yollardan biri güçlü bir kişiye ya da topluluğa 
boyun eğmek ya da onunla özdeşleşmektir. Başka birisinin yaşamına sim- 
gesel bir biçimde katılarak kişi kendisinin etkin olduğu yanılsamasına 
kapılır; oysa gerçekte yalnızca etkin olanlara boyun eğmekte, onların 
bir parçası olarak davranmakta, onların sözlerinden dışarı çıkamamak- 
tadır.(...) 
Erich Fromm şiddet eğilimli kişilerin ölümsever bir kişilikleri 
olduğunu hayatını kaybedenlere nefret, hayatta kalanlara tutku ile bak- 
tıklarını yazar. 
Bu haftaki yazımı henüz yayınlanmamış şiirimden bir bölümle 
bitiriyorum. Sağlıcakla kalınız. 
(...)Ben uykuya dalmadan az önce 
kızılcık şerbeti içiyordu çocuklar 
dudaklarının kenarından akan. 
Mor salkımlı üzümler yiyorlardı 
gözlerinin altında büyüyen. 
Cama dönüşmüş göz bebeklerini yiyorlardı balıkların. 
Suratları yapraklarını döken ağaçlardı 
orda hep hazan hep hazan vardı. 
Dizi dizi 
minik minik 
sandallara yatırılıp 
sonsuz uykuda 
okyanusa salındılar 
annelerin ayaklarındaki beşikti okyanus. 
Sağ kalan çocukların ise; 
bir kulaklarından girip 
merminin sesi, 
çıkmadı diğer kulaklarından. 
İçeride hiç dinmedi uğultusu 
notalar terk etti kulaklarını 
ve onlar bir daha müzik sesi duymadı. 
Yüreklerinden de girip merminin sesi 
hep orada kaldı. 
İçerisine yuva yapan kuşlar 
dört bir yana kaçıştılar 
terk ettiler evlerini 
ve onlar duymadı bir daha 
kuşların cıvıltısını. 
Bu savaşı yaşamış 
ve hayatta kalabilmiş 
bebelerin gözlerine 
doluştu ölü çocukların gözleri 
ve gitmedi gözlerinden gözleri 
yerleşti oraya camdan göz bebekleri 
ve onlar bir daha gülümsemedi.(...) 
27.10.2023 
İsrail'in Gazze bombardımanın 20. günü