'Sanat, özğürlük tarafından emzirildikçe büyür.' Friedrich SCHLEGEL 
'Güneşin çiçekleri renklendirmesi gibi, sanat da hayata renk verir'.Lord AUBERY 
'Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır.' Mustafa Kemal ATATÜRK 
'Tüm sanatlar kardeştir, hepsi de ötekilerin ışığı altında ilerler.'Voltaire           
								
							
							
							
							
							
							
							 
                        
                            
                            
                            
                               'Sanat, özğürlük tarafından emzirildikçe büyür.' Friedrich SCHLEGEL 
'Güneşin çiçekleri renklendirmesi gibi, sanat da hayata renk verir'.Lord AUBERY 
'Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır.' Mustafa Kemal ATATÜRK 
'Tüm sanatlar kardeştir, hepsi de ötekilerin ışığı altında ilerler.'Voltaire 
Hayatlarımızı süratli giden bir otobüsün pençeresinden 
dışarıyı seyrediyormuş gibi yaşıyoruz. O kadar süratli gidiyoruz 
ki görüntülerin güzel veya çirkin, iyi veya kötü olduğunun ayır- 
dına varamıyoruz. Yaşamın döngüsü hızlandıkça ona ayak uydurmaya 
çalışıyor ve biz de hızlanıyoruz. Hızlandıkça herşey bulanıkla- 
şıyor, görüntüler birbirine karışıyor, düşüncelerimiz karmaşıkla- 
şıyor. Başımızı cama yasladık yarı uykulu yarı uyanık dışarıyı 
izliyoruz. Ancak izlediklerimizi görmüyoruz. Otobüsün kontrolü 
bizim elimizde değil. Şöför nereye istiyorsa o istikamete yöneliyoruz. Biz sadece edilgen yolcularız. Dışarıda bir hayat yaşa- 
nıyor ama biz içerisinde değiliz. Kimse içerisinde değil. Sadece 
seyrediyoruz. Uykuluyuz, o yüzden yorumlama yetimizi yitirmişiz. 
Ağın içinde çırpınan balıklar gibiyiz herkes ağın içinden 
kendisini kurtarmaya çalışıyor. Bir süre sonra ise sudan çıkmak- 
tansa ağın içerisinde kalmaktan mutlu oluyoruz. 
İşte tam da bu, hayatlarımızın resmidir aslında. Nereye 
gittiğimizi bilmeden bir koşuşturma. Bakmaya vakit yok. Görmeye 
vakit yok. Düşünmeye vakit yok. Daha fazla tüketebilmek için 
gelir seviyemizi artırmamız gerekiyor. Bunun için de daha fazla 
çalışmamız veya kolay para kazanmanın yollarını bulmamız gerekiyor. 
Tükettikçe yitirdiklerimizin, iadesi olmayan kendi hayatlarımız 
olduğunu fark etmiyoruz. Her şey daha büyük ev, daha iyi araba, 
kaliteli marka ürünler için. Ve ne zaman değiştiğimizin bile 
farkına varamıyoruz. Sessiz bir dönüşüm bu; evreleri belirlenmiş, 
etapları ayarlanmış. Bizi giderek daha çok sarıp sarmalayarak 
kuşatma altına alan burgacın içerisindeyiz. Çevremizdeki insanların, 
toplumun ne zaman değiştiğinin farkına varmayız. Bizi ne zaman 
abluka altına aldılar ne zaman sinsice taarruz ettiler ve ne zaman 
dönüştürdüler fark etmiyoruz. 
Tam da bu nokta da ablukayı kırıp dönüşüm döngüsünü 
değiştirmek için direnmenin bir yolu, sanatı hayatımızın içine 
daha fazla sokmaktır. Sanat disiplinlerini mümkün olduğunca 
hayatımızın merkezine almalı bunu felsefe, sosyoloji ve mantıkla 
harmanlamalıyız. O zaman dünyaya bakışımız değişecek. Özgün 
düşünebilme kapasitemiz arttıkça kendimizin oluşturduğu 
fikirlerimiz ortaya çıkacaktır. Körü körüne takip edeceğimiz 
liderlere, örgütlere gereksinimimiz kalmayacaktır. Baktığımızı 
görebilirlik yetimiz artacaktır. Ayrıntıları, detayları da fark 
edebilme yeteneğimiz artacaktır. Olayları analiz etmek sorgulamak 
ve çözümlemek daha kolay olacaktır. Daha yaratıcı olduğumuz 
fark edeceğiz. Duygularımızı ifade etmek kolaylaşacak, sanatın 
iyileştirici gücü bizim için sağaltım aracı olacaktır.Sanat dalları 
ile uğraşmak, müzik eşliğinde tango, bale veya jimnastik yapmak 
gibi sizi başka bir boyuta taşıyarak kendinizle barışık, insanlarla 
barışık bir kişilik yaratacaktır. 
Aşağıda otuz yedi yıl önce yazdığım şiirler de yalnızlaşma, 
bireyselleşme, yabancılaşma, mekanikleşme ile ilgili dönüşümü ifade 
eden temalar işlenmiş. Oysa ilerleyen yıllar içerisinde teknoloji- 
deki hız sınırını aşan gelişmeleri düşündüğümüz zaman bugün insanlığın 
çok daha kötü durumda olduğunu söyleyebiliriz. Sanal hayatlar 
içerisinde, omuzlarımızda artan yükler ile hayatlarımızı sürdürmeye 
devam ediyoruz. 
Sağlıcakla kalınız. 
(...)Güneşe gülümseyerek uyanır 
gözlerimle alır servilerin selamını 
denize taşırım. 
İyimser başlarım her yeni güne. 
'Doğan güne karşı gerinirken bedenim' 
akşamdan artık kaygıları siler 
serin bir meltem 
okşayarak bedenimi. 
Böylesine kuş tüyü akşama ulaşsam 
böylesine serin serin akşamı kucaklasam. 
Gün büyür gittikçe 
güneş gittikçe büyür. 
Topraktan su emmek kaygısında serviler 
artık selam vermezler, 
onların selamını ben taşıyamam denize. 
Gökkuşağının ortasında siyah bir leke 
gökkuşağının ortasında siyah siyah lekeler 
karanlığın içinde gökkuşağından bir leke. 
Sabahın akşama 
iyimserliğin kötümserliğe dönüşmesinin 
resimsel anlatımıdır bu. 
Gökkuşağındaki lekeler 
ne zaman belirir 
çoğalırlar ne zaman. 
Günün hangi saatinde 
mekanın neresinde. 
Güneş ise yükselmektedir gökte. 
Ve başlarlar kara cübbeler içinde 
kararmış yüzleriyle 
-Kara cübbelerinden altınlar sarkar 
kararmış yüzlerinden boyalar akar- 
yürümeye üstüme. 
Üstümüze.(...) 
(...)Kim taşıdı buraya 
bu denizi bu sabah. 
Geçerken kıyıdan dün 
neredeydi peki deniz. 
Ben mi geçtim kıyısından 
olmayan bir denizin. 
Kıyısından yol geçer de 
nereye çekilir her gün deniz. 
Bir sabah yine bu rüzgar 
ne zaman eser de 
fark ederim kıyısından geçtiğim denizi 
giderek daha mı seyrek 
esecek uzaklardan bu rüzgar 
ve ben hep geçecek miyim kıyısından 
olmayan bir denizin(...) 
04.11.1988