Artık gitmek vakti geldi. Yarın gün aydınlanmaya başlayınca 
yolculuk başlıyor. Önümüzde uzun, zor ve yorucu bir yol yine bizi 
bekliyor. Buralarda havalar serinlemeye başladı. Gitmek seçeneksiz 
bir zorunluluk. Oysa, her ne kadar her gelişimizde bir öncekinden 
daha kötü olsa da bu memleket de güzel, burayı da seviyoruz. Ama 
hayatlarımızı sürdürebilmek için gitmemiz gerekiyor. Yollarda zayiat 
vermezsek seneye yine görüşürüz. Çığlıklarımızı salıp doğaya, gurubu 
toparlamaya başladık. Her köşeden çıkmaya başladı yoldaşlarımız. 
Kimisi çam ağaçlarından, kimisi selvi, alıç ve efkaliptolardan 
havalanarak toplanma bölgemize geldiler. Gurup kırkı geçmişti. 
Düzenimizi aldık. Yaşı genç olanlardan biri en öne geçti. V düzenimizi 
aldık ve harekete geçtik. V düzeninde herkes birbirini görüyor ve 
kanatların ritmik hareketleri bir hava akımı oluşturuyordu. Orkestranın 
şefi ise sürekli değişerek diğerlerine dinlenme imkanı sağlıyordu. 
Aşağısını seyrederek mavi gökyüzünde yükselmeye başladık. 
Bize el sallayan çocuklar vardı. Biz de onlara en güzel şarkılarımızı 
söyleyerek yanıt verdik. Kıyıya paralel uçarken önceden sahillerin bu 
kadar denizin içerisine girmediğini fark ettik. Şimdi denizin içine 
doğru daha önce olmayan çıkıntılar vardı. Denizle dağın arasına ise 
yüzlerce ev yapılmıştı. Oysa birkaç yıl öncesine kadar oralarda yeşil 
limon bahçeleri vardı. Ağaçlar yok olmuş yerlerine havuzlu villalar 
dolmuştu. 
İnsanlar da çok fazlalaşmıştı. Kıyıya paralel uzanan yol çift 
şeride dönüşmesine rağmen araba kalabalığı çok fazla artmıştı. 
Demek ki insanlar da çok fazlalaşmıştı. Oysa biz yiyecek ve içecek gereksinimimizi karşılayabilmek için göç yollarımızın doğal olmasını önemsiyorduk. Bu kadar betonlaşma ile yeşilin ters orantılı dönüşümü 
bizim için çok olumsuzdu. Ağaçların olmadığı bir ortamda kuşların işi 
olmaz. O zaman biz şarkı söyleyemeyiz ve şarkı söyleyemez isek yaşayamayız. 
Her şeye rağmen bu ülkenin gün batımları muhteşemdi. En keyifli 
uçuşlarımız o anlardaydı. Kanatlarımızı çırptıkça kızıl bir yakamoz 
oluşturuyorduk. Bu seksen kanatın sessiz oratoryosu idi. 
*** 
Göçer kuşların hayatı bizimkinden daha zor. Göçmenlik konusunda 
her ne kadar kaderlerimizde benzer yönler olsa da onlar yaşamlarını 
sürdürebilmek için yılda iki kez kilometrelerce mesafe yol katediyorlar. 
Uçuş düzenini koruyacaklar, süratlerini sabitleyecekler, açlığa ve hava koşullarına dayanacaklar, ve kanatlar uyum halinde ritmik bir şekilde 
sürekli hareket halinde olacak. Gidecekleri yönü bulacaklar. Bir 
savaş füzesinin milim hata yapması halinde kilometrelerce sapma 
yapacağını düşününce... Yıldızlardan, güneşten ve yer işaretlerinden 
yararlanarak hem de nokta atışı yaparak yönlerini bulmalarına 
hayret etmemek elde değil. Tüm bunları gerçekleştirmek için disiplin 
şart. Topluluk uyumu şart. 
Ağustosun son dönemecine girdik. Denizin üzerinde göçmen kuşlar 
daha fazla görünmeye başladı. Kalp çırpıntısı gibi, mavinin üzerinden, 
rüzgara yaslanmış bulutlar gibi geçiyorlar. Bizim açımızdan bir 
bilinmeze koşar adım gidiyorlar. 
Ve ben yine bu yaz sonu da kıyıda onları izliyorum. Her yıl olduğu 
gibi yine aklımda gelecek yıl onlar geçerken, aşağıya baktıkları zaman 
beni hala orada görecekler mi? Sorusu. Yoksa buradaki de gitmiş mi 
diyecekler? Veya onlardan kaç tanesi ayrılmış olacak aralarından. 
Ne olur kuşlar; bizi “Yok olan doğası nedeni ile rotamızdan çıkarılan 
ülkeler” listesine almayınız. Bu utancı bize yaşatmayınız. Seneye de ben 
size kıyıdaki sandalyemden el sallamak istiyorum. 
Hoşçakalın. 
GÜN BATIMI 
Yine gördüm bu yıl 
güneşin denizden batışını 
yine beni ağırlıyor bu kıyı, 
biraz peynir biraz kavun 
ve bir bardak rakı. 
Gün doğumu 
diriltirken umudu, 
boy verirken insanın içinde yeşil 
azaltır kocalmanın yükünü 
ve unutturur fikirdeki ölümü. 
Oysa gün batımı 
ah o gün batımı 
ve bir bardak rakı 
hazan yine hazan 
hüzün yine hüzün. 
Gün içinde bu kadar hızlı 
dönüşür mü insan. 
Başka diyarlara giden 
göçmen kuşlar 
beni de alırlar mı aralarına. 
Tutunup kanatlarına 
beni taşısınlar 
yeni başlangıçlara. 
Otururken ben kıyıda 
göçmen kuşlar vardı ufuklara. 
Bir bardak rakı daha 
gün batımında. 
Ve yine hüzün 
yine hazan. 
Bir kemanın eşliğinde 
çocuk topaç oynar 
topaç döner, dünya döner. 
Sisler ve gölgeler arasında 
gençlik güzel günler arar. 
Sonra ekmek sonra aş 
ay sonu beklenen maaş 
biri ona el sallar 
diğeri ötekine 
hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal. 
Ve işte yine anılar 
anılar. 
Bugünden geçmişe 
tünelde bir seyahattir anılar. 
Silikleşir, bulanıklaşır 
uzadıkça tünelin boyu. 
Gün tüketti kendini 
bırakarak yerini yıldızlara. 
Ne zamandan beri 
kıyıları döver bu deniz. 
Daha da ne kadar zaman dövecek. 
Nelere tanıklık etti bu yıldızlar 
ve nelere tanıklık edecek. 
Geçmiş bu denizin 
kıyısından geçmiş. 
Gelecek bu denizin 
kıyısından geçecek. 
Olacak mıyım ben 
yıl devirimi bu kıyıda 
yeni bir gün batımında. 
Kim bilir. 
20.04.2020