Yine bir yıl geçti. Her ne kadar ülkemizde köylü sıfatını alanlar giderek azalıyor olsalar da insanların zeytin toplama faaliyeti her şeye rağmen sürdürülüyor. İnsanlık tarihi kadar eski olan ve Akdeniz’in simgesi olan zeytin varlığını sürdürmek için direniyor. Zeytin varlığını sürdürdükçe değirmenler de bir iş kolu olarak çalışmaya devam edecektir. Kırsal alanda değirmenler her zaman zeytin üreticilerinin bir parçası olmuşlardır.
Benim için zeytin değirmeleri bir işletme olmanın ötesindedir. Orası beton bir bina ve demirbaş makinelerden oluşan bir tesis değildir. Ruhu olan yaşayan varlıklardır. Sesleri, yüzleri, kolları olan devinim içerisinde üretici bir organizmadır.
Bir elini omzunuza atmış arkadaş gibidir. Orası geçmişe yolculuktur.
Tükenmekte olan Kıbrıslı tanıdıklara uzun bir aradan sonra yeniden rastlayabileceğiniz bir mekandır. “Nerdesig be ama? Çokdandır görüşmeyik” diye başlayan cümleler sohbetin kapısını aralamıştır. O aralanan kapıdan başlayan sohbet uzar da kırk, elli yıl öncesine kadar gider.
Kıbrıslıların, şehirlerde ve büyük kasabalarda kaybolmuş, köylerde seyrekleşmiş kahve kültürünü anımsatır. Tiryakiler değirmenciden kahvelerini isterler çünkü onlar saatlerce kahvesiz kalamazlar. Kahveler şirkettendir. Orada sıranızın gelmesini beklerken sıkılmazsınız. Artık toplumda çoğaldıkça değişen, birbirinin içine girerek çözülemeyecek biçimde karışmış bir yumağa dönüşen hem insanlar hem insan ilişkileri mevcuttur. Dört kilometre karelik alanlarda bulunan ancak yaşantınız içerisinde yıllarca karşılaşamadığınız insanlar oradadır.
Vretça’dan, Akurso’dan, Hulu’dan, Aksilu’dan, Maçka’dan gelip buralarda “Ortak bir köyün” insanları olan kişiler ile sohbet edersiniz.
Genellikle yaşı ilerlemiş kişilerden oluşan bu topluluk için değirmene gelmek bile hayatlarına kattıkları bir renktir. Bu sohbetlerin çoğunluğu “geçmiş güzel günlerdir”. Geçmişlerini gerilerinde bırakıp göç edenler eski anılarında yoğrulurlar.
Değirmenci ile ise otuz beş yıl önce, artık tarihe karışmış taş değirmende çalışmaya başlamıştınız. Yıllar yıllar önce; seksenli yılların sonuna doğru taş duvar gibi yığma taştan yapılmış bu mekanda çıkarıyorduk zeytinyağımızı. Kocaman iki adet silindir şeklinde büyük taşlar zeytinlerin üzerinde dönerek onların “Posasını çıkarıyordu”. Leymosun’da ki şarap festivalinde kazanın içerisinde partneri ile birlikte buziki eşliğinde sirto oynayıp üzümleri ezen adama benziyorlardı. Daha eski zamanlarda ise taşları döndürebilmek için eşekler kullanılıyormuş. İri yarı güçlü kuvvetli Kıbrıslı eşekler. Sonra bu posalar insan emeği ile on bir, on iki kadar zembile doldurulur ve pres makinesinin altına sokulurdu. Zembillerden akan sulu yağ makine yardımı ile ayrıştırılarak pırıl pırıl yağ, bidonlara doldurulurdu. Yağın sahibi akan taze, sıcak yağın altına ekmeğini uzatır, üzerine ekşiyi de sıkarak çıkardığı ürününün kalitesini kontrol ederdi.
Eski tip taş değirmenlerde değirmenin bir kokusu olurdu. Müdavimler her yeni sezonda, değirmene ilk gittikleri zaman o kokuyu çoktandır görüşmedikleri bir arkadaşlarının kokusu gibi algılarlardı. Bu Zivana dediğimiz zeytinin posasından ve yeni çıkan yağın aromasından kaynaklanan bir kokuydu.
Hafif bir rüzgar estiği zaman, dağdan aldığı değirmenin sesini deniz kenarındaki ovalara taşırdı. Çıkardığı ritmik, mekanik gürültü! ağaçların altında zeytin toplayanlara melodi gibi ulaşırdı. Eski taş değirmenlerin sesinde
geçmişimizi mi özlüyoruz şimdi?
Eğer yaşlı veya kadınsanız değirmene getirdiğiniz zeytini kazana dökmek için kasanın ucundan tutup yardım edecek bir el mutlaka vardır. Burada geçmişinize bir yolculuk yaptığınız için beyninizin bir köşesinde, yok etmek için baskıladığınız hasletleriniz canlanır. Suyun dibinde iken üzerindeki taştan kurtulup su yüzeyine çıkan köpük gibi yanınızda belirir. İhtiyacı olana yardım etmekten kendinizi alıkoyamazsınız.
Değirmenlerde yeni hayat hikayeleri, öyküler, anılar dinler, yeni şeyler öğrenirsiniz. Bilgi birikiminiz artar. Sosyalleşmenin hazzını yaşarsınız.
Hiçbir canlı ilişki sanal iletişimin yerini tutamaz. Unutmayınız; hiçbir zaman yazı karakterleri ile karşı tarafın vücut dilini yorumlayamazsınız.
Ümit ederim değirmenlerin bu pozitif insan yapısı ve ilişkileri, bu geçmişten gelen kahve kültürü kokan tarzı, değişen, çeşitlenen, kozmopolitleşen
insan yapımızla birlikte davranışlarımızı da değiştirip bizleri birbirini tanımayıp, selamlaşmayan insanlar yığınına dönüştürmez.
İşte o zaman değirmenler de canlı yapılarını yitirirler. Musalla taşında yatan soğuk ölülere benzerler.
Sağlıcakla kalınız.