TAKSİM TEZİ ÜZERİNE FARKLI BİR BAKIŞ

Babam Esat Faik Muhtaroğlu. Emekli öğretmen. Bin dokuz yüz altmışlı yılların Kıbrıs değer yargılarına göre milliyetçi. Seksenli yılların ölçüleri ile ve benim gözümde yurtsever. Her zamanın ölçülerine göre, sosyal demokrat.

Babam Esat Faik Muhtaroğlu. Emekli öğretmen. Bin dokuz yüz altmışlı yılların Kıbrıs değer yargılarına göre milliyetçi. Seksenli yılların ölçüleri ile ve benim gözümde yurtsever. Her zamanın ölçülerine göre, sosyal demokrat.

Bin dokuz yüz kırk dokuz da öğretmenliğe başladı. İlk atandığı yer Çatalköy (Ay-Epiktitos) yüz Türk, bin Rum yaşıyor. Girne’ye kadar otobüsle geliyor. Girne’den Çatalköy’e bisikletle gidiyor. Yirmi bir yaşında bir delikanlı. Cami, okul, öğretmenevi aynı yer de. Rum komşu, anahtarını almazsa öğretmenin evinden geçerek, kendi damına çıkıp avlusuna inebilir... Sonra, 15 Ocak 1950 de kilisenin gayri resmi plesipiti ile çıkan Enosis kararı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ve her gece gittikleri Rum kahvesinde kulağına fısıldanan “Hepinizi keseceyik” sözcükleri.

İkinci görev yeri Kambili, (Hisarköy). 2 Haziran 1953 de İngiliz idaresi Kraliçe 2. Elşizabeth’in taç giyme törenleri için Kutlama yapacak. Muhtarın da onayı alınıp kutlama yapmıyorlar. İngiliz bayrağını direğe çekmemek için direği kesip yere yatırıyorlar. İngiliz hükümetinin genelgesini uygulamıyorlar.

Sonra Lefkara. Eoka’cıların yoğun olduğu bir dağ köyü. İlk defa Türkiye’nin milli günleri kutlanıyor. MilliyetÇilik ve ulusal bilinç artırılıyor. “Ya taksim ya ölüm” sloganları yaygınlaşıyor. Ayrışmalar çoğalıyor. Kutuplaşma artıyor.

On yıl Tatlısu (Mari). Hem öğretmenlik, hem TMT görevleri. Dal bir, dal iki, kovan beyi. Çocuk kafamızda alglayamadığımız söylemler. Dört yıl köyden dışarı adım atamama halleri. Tarla yollarından Larnaka’ya uzun süreli askeri eğitime giden bir ilkokul öğretmeni. Ev de bekleyen altı çocuk bir anne... Bunlar, yayınlanan anıların bazıları...

Bin dokuz yüz ellilerden itibaren Hürsöz, Nacak, Halkın Sesi, Bozkurt gibi gazetelerde köşe yazarlığı. Bu süreçte Doktor Küçük sevgi ve saygısı ön plana çıkıyor. Çünkü o çetrefilli işlerde babamın danıştığı kişidir.

Bu derece milliyetçi, Atatürk ve Türkiye aşkı ile dolu olan Esat Hoca bile bazı kendini bilmezler tarafından yapılan küçük düşürücü yayınlardan dolayı 2005 yılında baskısını yaptığı üç seriden oluşan kitaplarının adını “Kıbrıs Türkü Budur İşte” koymak ihtiyacı duyuyor. Daha sonra bunlara beş kitap daha ekliyor. Bunların da içerikleri; makaleler, anılar, kısa biyografiler, öğretmenlerden hatıralar gibi konular oluyor.. Kitaplardaki makalelerin bir kısmı belgesel niteliktedir.

Bu bilgileri neden paylaştım. Esat Faik Muhtaroğlu’nun kendi milliyetçi bakış açısı ile yazdığı “Taksime Hayır” yazısının güncel tartışmalara farklı bir yaklaşım getirmesinden. (Hangi tarihte yazıldığını tespit edemedim) Olumlu veya olumsuz bir fikir zenginliği katmak için. Tartışılabilinir düşünceler içeriyor.

“TAKSİME HAYIR”

“1950’lerde, Kıbrıs Rumunun Enosis için silahlı mücadeleye başladığı günlerde, Kıbrıs Türkü her bakımdan geri kalmış ve silahsız, ayrıca henüz Anavatan Türkiye’nin ilgi, destek ve güvencesinden yoksundu. Bu dönemde Türkler önce ”Statükonun” devamını; yani İngiliz sömürge idaresinin devamını istemişti. Daha sonraları ise adanın eski sahibine Türkiye’ye iadesini savunmuştu. En sonunda “Ya taksim ya ölüm”, “Ya öleceğiz ya böleceğiz” sloganları ile adanın Türkiye ve Yunanistan arasında taksim edilmesini savunmaya başlamıştı. Üzerinde uzun uzun ve ciddi şekilde durulan çözüm de bu son görüş olmuştu.

1960 anlaşmaları ile Kıbrıs Türkleri lehine memnuniyet verici gelişmeler olmuştu. Bunların en önemlisi de Türkiye’nin garantörlüğü idi. Memnuniyet verici bir diğer husus da yeterli olmamakla beraber, kısmen de olsa; Kıbrıs Türkü’nün gizlice silahlanmış olması idi. Bu dönemde ekonomik yönden de bir gelişmenin başladığı söylenebilir. Bu durumda artık, adanın büyük bölümünü Rumlara bırakacak olan bir çözüm şekli, yani taksim, yani entegrasyon, artık Kıbrıs Türkünün kabul edebileceği bir çözüm şekli olmamalıydı.(...)

(...) İşte bu açık-seçik gerçekler orta da dururken, KKTC’nin Türkiye’ye entegrasyonundan, taksiminden bahsetmek, hem Kıbrıs Türkünün hem de Türkiye’nin
adanın üzerindeki görev, hak, ve menfaatlerinden vazgeçip, adanın küçük bir bölümüne razı olması, büyük bölümünü de Rum’a Yunan’a armağan etmesi anlamına gelmeyecek mi?

İkinci Cihan Harbi sonunda, on iki adanın Yunanistan’a bırakılması ile işlenen hata, Kıbrıs’da tekerrür etmiş olmayacak mıydı?

Biz, hem Kıbrıs Türkünün hem de Türkiye’nin adanın bütünü üzerindeki hak ve menfaatlerinin baki kalacağı bir anlaşmadan yanayız. Yani iki bölgeli, iki toplumlu, iki egemen devletin, federal bir yapıda bütünleşmesinden yanayız.(...)

Sağlıcakla kalınız.

Kaynak: E.F. Muhtaroğlu Kıbrıs Türkü Budur İşte 1
Bu haber 79 defa okunmuştur

:

:

:

: