Sağlık servislerinde uygulanan grev her yurttaş gibi bizi de olumsuz etkiliyor. Servislerdeki hekim yokluğu bizi zaten yeterince sıkıntıya sokuyordu. Şimdi buna bir de grev eklendi. Var olan sıkıntılarımız iyice arttı. Dünkü Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında sağlıkta uygulanan grevin kalkacağını umuyorduk. Olmadı. Grev devam ediyor. Dolayısıyla bizim ailece sağlık sorunumuz iyice arttı.
Elbette ki bu konu tek tek bireyleri de ilgilendiriyor ama asıl olan tüm toplumu yakından ilgilendiriyor olması. Bizi ailece olumsuz etkilemeseydi, “bize ne” mi diyecektik? Elbette ki hayır! Halkımızı olumlu ya da olumsuz etkileyen her olay ve konu bizim konumuzdur ve bütün dikkatimizle ilgilenmek durumundayız.
Dünkü Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Bakanlar Kurulu Sözcüsü Hüseyin Özgürgün’ün basına herhangi bir açıklama yapmamasını yadırgadım. Kamuoyu özellikle sağlık servislerinde devam eden grevle ilgili olarak hükümetin nasıl bir tavır takınacağını merak ediyordu. Üstelik Sağlık bakanı Dr. Ahmet Kaşif’in doktorların sendikası olan Tıp-İş yetkilileriyle görüşüp anlaştıklarına dair haberler yayılmıştı. Bakan Kaşif’in Başbakan Eroğlu ile de görüşüp onun onayını aldıktan sonra anlaşılan hususlarda protokol imzalanacağı ve greve son verileceği haberleri kamuoyunda olumlu bir hava estirmişti.
Fakat beklenen olmadı ve Bakanlar Kurulu toplantısından sonra hiçbir açıklama yapılmadı. Basının bu konuda kamuoyuna aktarabildiği tek bilgi Bakanlar Kurul toplantısına girmeden önce Başbakan Derviş Eroğlu’nun gazetecilerin sorularına verdiği cevaplar. Eroğlu’nun orada yaptığı açıklamalara bakılırsa ortada ciddi bir gerilim olduğu görülüyor. Hükümet ile sendikalar arasında bir prestij savaşı olduğu açıkça görülüyor. Zaten Başbakan Eroğlu bunu açıklıkla dile getirdi. Geçmiş hükümetin aldığı bazı kararlarda geri adım attığını hatırlatan Başbakan, aldığı kararlardan geri adım atan hükümetin prestij kaybına uğradığını ileri sürerek, sendikaların hükümetin prestijini de düşünmesi gerektiğine işaret etti.
Başbakan’ın bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi önümüzdeki günlerde toplumdaki gerilim daha da artacak ve bu gerilimin nedeni de “prestij kavgası” olacak.
Bu durumu Kıbrıs Türk toplumu adına üzüntü verici bulduğumu, belirtmek isterim. Gerçekten üzüntü verici bir durumla karşı karşıyayız.
Madem ki iş geldi ve “prestij” konusunda düğümlendi, biz de bu prestij denen şeyin ne menem bir şey olduğuma bir bakıverelim. Prestij sözcüğü, Türkçe kökenli bir sözcük değil.
Ortaçağ Fransızcasından geldiği belirtilen bu sözcük İngilizce ve Almancada da kullanılıyor. Bizim dilimizdeki karşılığı ise “saygınlık” tır. Eski Türkçe’de kullanılan Arapça kökenli “itibar” sözcüğü de prestij sözcüğünün karşılığıdır. Biz öz Türkçe olan saygınlığı kullanmayı tercih ediyoruz.
Hükümetimiz saygınlık kaybına uğramamak için çıkardığı yasa gücünde kararnamede düzenleme yapmayı reddetti. Kendisinden önceki hükümet aldığı bazı kararlarda geri adım atmış ve bu yüzden saygınlık kaybına uğramış diye, şimdiki hükümet aldığı kararlardan geri adım atmayacağını açıklıyor! Bu bir bakış açısı ve anlayış meselesidir elbette. UBP hükümeti bu anlayışla hükümet edecekse kendi bileceği iştir.
Ancak yine de bunun üzerinde bir kez daha düşünseler iyi olur diyorum. Benim bildiğim, yanlıştan dönmek zayıflık veya saygınlık kaybı değil, erdemdir.