Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor!
Bir hilal uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı, değer,
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi,
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi,
Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber
.Milletimizin mayası Çanakkale’de şahlanan ruhta gizli Yakın tarihimizdeki kahramanlık destanlarından en önemlisi Çanakkale Zaferi’dir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu büyük olay, âdetâ bugün meydana gelmiş gibi hafızalarımızda taze ve canlıdır. Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir îman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer, milletimizin, iman ve azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir. Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan; haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırdığı bir iman-küfür mücadelesidir. 1915’te, büyük devletler akıllarınca Boğazları geçecekler, Müslüman milletimizi tarih sahnesinden sileceklerdi. ‘Hasta adam’ dedikleri Osmanlı İmparatorluğu’nu yok ederek, asırlardır süregelen haçlı zihniyetini dünyaya hakim kılacaklardı. Ancak, askeri anlamda çok üstün saydıkları planları ve harp taktikleri, Çanakkale Boğazı’nın sularına gömüldü. Böylece dünya durdukça silinemeyecek “Çanakkale Geçilmez Destanı” yazıldı. Bu zafer, Rabb’imizin (cc) “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın.” (Bakara, 2/190) emrine uyarak bir düğüne gider gibi kurşunlara atılan kahraman askerimizin destanıdır. Bu zafer, Kur’an’ı, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Hakk’ın (cc) rızasına eren bir milletin şahlanışıdır. Bu zafer, anaların biricik evladını bağrına basıp; başına kurbanlık koyun gibi kınalar yakıp cepheye gönderdiği bir savaştır. Bu zafer, cefâkâr milletimizin, yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin haysiyet ve imanının sembolüdür. Onlar siperden sipere koşarken, hayallerinde analarının helalliği, kulaklarında Yüce Rabb’imizin kutlu sözleri vardı: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rab’lerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allah’ın ihsan ettiği nimetlere kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine katılmayan müstakbel şehit dindaşlarına da kendilerine hiçbir korku olmayacağına ve üzüntü hissetmeyeceklerine dair de müjde vermek isterler.” (Al-i İmran 169/170). Onlara Allah yolunda ölümü bir bal şerbeti gibi sevdiren ise kulaklarında çınlayan o Kutlu Nebi’nin müjdeleyici sözleridir: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.” (Riyazü’s-Salihin, 2/535) “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancı, milletimizin nice zorlukları aşmasında ana parola olmuştur. Bu ruhla, sayıca çok üstün durumdaki düşmanlara karşı pek çok parlak zaferler kazanmışlardır. Bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz.