Tüm Türkiye’nin şu günlerdeki birinci konuşma ve yorumlama mevzuu olduğu için bu kakafonik uğultuya bir de ben karışmayayım dedim ama Taraf gazetesinde yazan Amberin Zaman hanımın bu konuda yazdığı son iki yazı bardağı taşıran son iki damla oldu...
Hanımefendinin iki ebeveyninden “galiba biri Türk, diğeri Hint Müslümanlarından veya Pakistanlı” diye duymuştum. Belli ki Türk olan atası benimkiler gibi Ermeni mezaliminin 1856 Berlin Konferansı’ndan sonra güncel yaşandığı Osmanlı bölgelerinden birinden gelmiyor. Gelse idi muhakkak o atası ona, kendi atalarından gelen bazı hatıraları anlatır, o gazeteci bayan da tüm iftiralara rağmen bu topraklar üzerinde en çok zulüm ve kıyama uğramış olan yarı milletini bu kadar kolayca sıfıra çıkartamazdı!
Onlarda belki ona şöyle anlatmış olurlardı: “ev halkının tamamı ve köyün de tümü, bir kaç bekçi dışında boşaltıldı. Herkes bildiği, bilmediği, aklına ne yer varsa oralara kaçmaya çalışıyordu. Bizde Trabzon, Akçaabat’ın Koryana köyündeki ata konağında kendini ve mümkünse de malı-mülkü koruyabileceğine inandığımız, daha önceki bir Türk-Rus dalaşında gazi olmuş bir akrabamızı bıraktık. Gelen Rus ordusunun kadın ve kızlara saygılı olmayacağını biliyorduk. Bir ayağı topal, 45 yaşlarındaki gazi bir eski askere herhangi bir zulüm yapacakları aklımıza gelmedi. Zaten Ruslar da bir şey yapmamış, bir kaç itip kakma ve evden alabilecekleri yağmayı aldıktan sonra çekip gitmişler.
Bir kaç hafta sonra da Ermeni çeteler gelmiş. Onlar malın iyisinin zaten Ruslar tarafından yağmalandıklarını bildikleri için öyle etrafa pek bakmamışlar. Önce ahbaplık yapmış, sohbet etmiş çay filan içmişler.”
Sonra?
Anlatılanlara ve akrabamızı gömenlerin hatırladıklarına göre eve “içinden pis kokular geliyor” diye yaklaşıp bakmışlar. Kırık arka kapıdan mutfağa girdiklerinde bizim gazinin sırtüstü Masaya çakılmış ve artık çürümeye yüz tutmuş kokmuş cesedini bulmuşlar...
Tipik Ermeni çetesi işkencesine tâbi tutulmuş: önce canlı canlı sırt üstü Masaya çakılmış, akla gelen tüm eziyetler uygulandıktan sonra cinsel uzuvları kesilip ağzına doldurarak dikilmiş, parmakla gözleri oyulmuş, kulakları kesilip muted olduğu üzere hatıra diye alınmış ve son olarak ta karnı deşilip bağırsakları yere döküldükten sonra ölüme terkedilmiş. O halde ne kadar yaşadığı, ne zaman öldüğü bilinmiyor...
Bizim ataların arkalarında “kendini koruyabilir; Ruslarda insan, sonunda o bir sivil, dokunmazlar” diyerek bıraktıkları akrabamıza Ruslar dokunmamış ama Ermeniler “dokunmuş”...
Belli ki Amberin Zaman bu hatıralarla büyümedi; onun Türk olan ebeveyni bu hatıraları ona anlatmadı.Yazılarındaki “uzaklığa” ve saf mantıksal yaklaşıma bakılırsa Türk-Ermeni problemi onun için sadece bir gazetecilik olayı, spekülatif ve entelektüel bir uğraşı: o günün konu başlığı filan olmalı... o kadar.
Dolayısı ile o bizim barış için içimize gömdüğümüz fırtınaları anlamaz, anlayamaz; bizim başımıza bir şey gelmedi, her şey sebepsiz oldu zanneder!
Anlayamaz çünkü bilinçli veya bilinçsiz o bu olayların 1915’te, durup dururken, çoğu batı üniversitelerinde yetişmiş, rakıyı ve şarabı Zemzemden çok daha iyi bilen ve bulan, bir kaç lisan konuşan, aralarında ülkenin tüm etnik kökenlerinden de temsilciler olan İttihat ve Terakki partisinin ve onun idareci ve Bakanlarının –herhalde- bir Boğaz meyhanesinde geçirmekte oldukları sıkıcı bir yaz gününde “yahu yapacak birşey yok; devlet muhkem, halk zengin ve müreffeh. Ordularımızda yakında Manş denizini geçerek İngiltere’ye girecek. Bu yaz böyle oturmayla geçmez, gelin şu Ermenileri keselim. Geri kalanı da Suriye çöllerine sürer, en azından bu yaz sıkılmaz, eğleniriz” diyerek harekete geçtiklerini filan tahmin etmektedir herhalde.
Yoksa durup dururken benim atamın kanını sirke ruhu ile ağartıp, arap sabunu ile yuğup, sonra da “bakın, bir şey yok” diyerek görmemezlikten gelmez, gelemez!
Amberin hanıııım, huuuuuuu!
Ortada kan vardı, kızım kan! Vıcık vıcık, yapışkan ve paslı demir kokan kan! Kirletilmiş Türk kanı!
Sakalı tutuşturulup canhıraş bağırtılar içinde yanan ihtiyarların; yüzünü eloğlunun görmediği ve ırzına sırayla geçilen kızların, anaların, torunların, ak yaşmaklı, nur yüzlü yaşlı ninelerin saf kanı vardı her yerde, huuuu!
Analarının karnı yarılıp çıkartılan ve havaya atılıp süngülere geçirilen daha nefes almamış bedenlerin kanı vardı huuu!
Uğursuzlar ve hainler meydanı boş bulup, köpeksiz köye değneksiz girmişler, akla hayale gelmeyecek ihanet ve şerefsizliği o masum toprakların üzerine kalın kanlı bir sis gibi sermişlerdi.
Sonra?
Sonra, mülkün asıl sahibi döndü ve kiracı ile olan hesap görüldü!
Amberin hanım, bu hesaptan geriye üç-beş kuruş bozuk para kaldı. Şimdilerde duyulan gürültü herhalde biz yürüyüp ilerlerken onların cebimizdeki kuru şakırtısıdır.
Bence siz de onlara çok kulak asmayın ama yarı da olsa ecdadınızın “Yâ Müntakim” diyen ruhlarının sesini duymaya çalışın.
Bırakın bu “problemi” yaraları hâla kanayan asıl taraflar çözsün...