Nisan 2010’da Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon Kıbrıs’taki 2 toplum lideri ile birlikte ilk kez 18 Kasım 2010’da NewYork’ta buluşmuştu.
Ardından 26 Ocak’ta Cenevre’de yapılan 3’lü görüşmeden sonra, en son da 7 Temmuz’da yine Cenevre’de gerçekleşen zirve sonrası Genel Sekreter Ban Ki Moon liderlerin Ekim ayına kadar haftada 2 gün yoğunlaştırılmış görüşme yapmalarını ve tüm konuları görüşüp yakınlaşma sağlamalarını istedi.
Liderleri , tam tarihi daha sonra belirlenecek şekilde Ekimde yeniden NewYork’a çağıran Genel Sekreter bir açıdan görüşme sürecine zaman limiti koymuş oldu.
Ekim’deki zirveye kadar liderler sayısal kısımları dahil etmeden toprak konularını da görüşebileceklerinden dolayı , garantörlük dışında tüm konuları masaya getirme konusunda mutabık kaldıklarından, bir açıdan da al-ver süreçleri için de kapı aralanmış oldu denilebilir.
Bilindiği üzere Türkiye’nin AB müzakere sürecindeki başlıkların açılabilmesinin önündeki en büyük engel limanlar konusu, limanlar konusunu engelleyen problem de Kıbrıs sorununda çözüm yönünde adım atılmamış olması ve Kıbrıslı Türkler üzerinde var olan izolasyonların kaldırılmamış olmasıdır.
İşte bu yüzden 2011 yılı Kasım ayına kadar Kıbrıs’ta Birleşik Kıbrıs doğrultusunda yapılacak çözüm müzakere sürecinin çözümle sonuçlanma olasılığının artması dahi Türkiye’nin AB müzakere sürecini olumlu etkileyebilecek gelişmeleri doğurabilecektir.
Sayın Davutoğlu’nun Cumartesi günü adaya yaptığı günü birlik ziyarette, Kıbrıs’ın kuzeyinden gerek Kıbrıs’ın güneyine, gerek Kıbrıs’ın kuzeyine gerekse de AB’ye verdiği mesajlar oldukça manidardır.
Sayın Davutoğlu Türkiye olarak Kıbrıs’ta Birleşik Kıbrıs çözümünü istediklerini, bu nedenle Ekim’e kadar görüşmelerin önemli sonuçlar üretmesini, 2011 sonuna kadar müzakere sürecinin bir planla tamamlanmasını ve 2012’nin ilk çeyreğinde bir referanduma gidilerek Birleşik Kıbrıs’ın oluşturulmasını ve 2012 Temmuz’unda Birleşik Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını almasını temenni ettiklerini vurguladı.
Sayın Davutoğlu’nun mesajları oldukça önemlidir bu aşamada, ancak özellikle Annan Planı’nda da bir adım önde olma politikasını uygulayan Türkiye’nin benzer bir politikayı daha etkin bir biçimde bugünlerde de hayata geçirmesi tüm dünyayı pozitif bir biçimde etkileyebilecek ve Kıbrıslı Rumların da çözümden çeşitli mazaretlerle uzak durmasının önüne geçebilecektir.
Somut olarak ne yapılabilir diye düşünüldüğünde, örneğin sembolik de olsa bir miktar asker çekilmesi bir iyi niyet göstergesi olarak hemen ve karşılıksız/önşartsız hayata geçirilebilir. Neden olmasın?
Örneğin yıl sonuna kadar bir çözümü destekler bir biçimde yine sembolik anlamda bir hava limanı Kıbrıslı Rumlara açılabilir, bu liman da örneğin Antalya olabilir. Sembolik olarak dememin nedeni, bu hava limanı açılırken esas beklentinin yıl sonuna kadar çözümün motive edilmesi amacı ile bir samimiyet göstergesi olarak uygulanmasıdır ki aksi olduğu durumda bu kararın geri alınması halinde uluslar arası camianın Türkiye’ye söyleyebileceği olumsuz bir görüş kalmasın. Neden olmasın?
Burada görüşmelerin seyrini pozitif anlamda etkileyebilecek daha bir çok öneri sıralanabilir ancak yukarıda verilen örnekler yalnızca öneridir ve Türkiye’nin hiçbir zarara uğramadan atabileceği bir çok adım olduğunu göstermek amacı ile verilmiştir.
Cenevre’den NewYork’a giderken aktif bir biçimde süreci desteklemektir esas önemli olan ki çözüm isteğinde var olan samimiyet şüphelere ve acabalara meydan vermesin.
Haydi Sayın Davutoğlu, Haydi Türkiye ve Haydi Sayın Erdoğan; çözümü siz motive edebilirsiniz ve gerek Kıbrıs’ta Birleşik Kıbrıs’ın oluşmasını gerekse de Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs üçgeninin barış üçgeni olmasını sağlayabilir ve Nobel ödülüne dahi sahip olup bölge ve dünya barışına katkı koyabilirsiniz…Haydi!