UBP sürekli olarak kan kaybetmeye devam ediyor hükümeti kurduğu ilk günden beridir.
Ekonomiyi düze çıkarmanın reçetelerinin kendilerinde var olduğunu söylüyorlardı hep seçimlerden önce. Sorulduğunda ise hükümeti kurunca ekonomik çözüm paketlerini açacaklarını vurguluyorlardı.
35 yılda yaratılan ekonomik ve kamu sisteminin sanki kurucuları ve icraatçıları kendileri değilmiş gibi, yıllar itibarı ile birikerek günümüze taşınan sorunların sanki son 5 yılda CTP-BG ağırlıklı hükümetler döneminde ortaya çıktığını söyleyip oy toplamayı yeğlediler sorunlara ortak çözüm üretme yerine.
Kendilerince sebeplerden ötürü 18 ay meclisi boykot ettiklerini ve muhalefet görevlerini dahi mecliste yapmadıklarını unuttular ve unutturmaya çalıştılar halka.
Dünyada yaşanan ekonomik kriz, 2007 ve 2008 yıllarında petrol fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeniyle ülkemizdeki elektrik fiyatlarının olumsuz etkilenmesi, yine aynı yıllarda ülkemizdeki aşırı ve inanılmaz boyutlarda yaşanan kuraklığın tarım ve hayvancılık sektörüne olumsuz yansımaları UBP tarafından popülist bir şekilde kullanıldı ve halkın ekonomik önlemler açısından yanlış yönlendirilmesi sağlandı.
Peki, CTP-BG ağırlıklı hükümetlerin hiç mi hataları olmadı? Mümkün müdür böyle birşey? Elbette olmuştur ve bu konularda da gereken öğretiler de yaşanmıştır, yaşanacaktır da. Kendi dışımızdaki dünyadaki gelişmeler de halkımızı olumsuz etkilemiştir geçtiğimiz süreçte. Doğaldır da insanlarımızın çözüm beklerken hala daha çözüme ulaşılamamasından duduğu hayal kırıklığı.
Ancak herşeye rağmen çözüm müzakere süreci 21 Mart, 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 anlaşmaları çerçevesinde devam etmekte, her 2 toplumun lideri 3 Eylül 2009’da 2. tur görüşmelerin önhazırlığını yapmaktadırlar. Kıbrıs Türk tarafı olarak olsun, Avrupa ve çeşitli dünya ülkeleri olsun 2009 yılı sonunda ya da 2010 yılı başında bir referandumu hedeflemektedirler. Kıbrıs Rum tarafı ise bu konuda kendilerini daha rahat hissetmekte ve özellikle takvimlemeye ve bir hakemlik sürecine sıcak bakmamaktadırlar. Buna rağmen tüm dünyanın bir çerçeve anlaşması imzalanması ve referanduma gidilmesi konusunda umutlu olduğu da bilinmektedir.
................................................................................................................................................
Bu uzun girişten sonra özellikle son dönemlerde Kıbrıs’ın her iki tarafında da “çözüm istemeyen güçler” daha ortada bir çözüm metni olmamasına rağmen neredeyse “hayır” kampanyasına girişmişler, bunun yanı sıra da toplumların kendi içlerinde kutuplaşmalar yaratabilecek olaylara zemin hazırlamaya başlamışlardır denilebilir. Özellikle çözüm görüşmelerinin üzerinde henüz uzlaşma olmayan ve hatta görüşülmeyen bazı konularını öne çıkararak umutsuzluk ve imkansızlık propogandaları yapmaya çalışan çözüm karşıtı çevreler bunlara ilaveten olası bir referandumun “hayırcılarını” daha şimdiden kutuplaştırmaya çalışıyorlar gibi görülüyor.
KKTC’de son dönemlerde suni olarak yaratılan “büst krizleri”, hala bugün bile gündemi meşgul eden “kuran kursları krizleri”, Din dersleri üzerinden yapılan ayırımcılık içeren tartışmalar, ve hatta hemen her dönemde toplumun önüne konmaya çalışılan suni milliyetçilik tartışmaları, doğum yerine göre insanları birbirinden uzaklaştırmaya ve “böl-yönet” politikalarını uygulamaya zemin olacak olaylar yaratmaya, kitapları yakarak provokasyona açık ortamlar oluşturmaya çalışan çevrelerin kendilerine yer etmeye çalıştıkları gözlenmekte, hatta bunun için Türkiye’deki bazı köşe yazarları dahi kullanılmaya çalışılmaktadır ki oldukça düşündürücüdür.
Geçmişte böylesi oyunlara gelmeyen ve özellikle 2004 referandumunu büyük bir demokratik olgunluk içerisinde yaşayan Kıbrıs Türk insanının, yine hiçbir provokasyona gelmeden önümüzdeki süreci de aynı demokratik olgunlukla yaşayacağına yürekten inanıyorum.
Üzerimizde oynanmaya çalışılan bu oyunların “tehlikeli oyunlar” olduğunu ve tamamen “halkımızı şu veya bu şekilde bölmeye çalışanların oyunu” olduğunu görmek ve kesinlikle ne bu oyunlara ne de bu oyunları ortaya atanlara prim vermemek geleceğimiz açısından oldukça önemlidir diye düşünüyorum.
Farklılıklara saygı göstererek yaşayabilmek ve düşüncelerin rasyonel tartışmalarını yapabilmektir olgunluk, demokratiklik, saygınlık ve çağdaşlık.
Aynı Victor Hugo’nun dediği gibi, “senin gibi düşünmüyorum ancak senin kendi düşünceni seslendirebilmen için seninle birlikte mücadele etmeye ölümüne de olsa varım” sözlerini hayata geçirmek oldukça önemlidir yaşadığımız süreç içerisinde. Farklılıkların en güzel harmonisini oluşturabilmek, yapılabilecek en güzel beste olsa gerek...
Sevgiyle ve dostlukla kalınız...