Söze, 'Alışverişlerinizi KKTC'den yapın. Keyfi olarak Rum tarafında alışveriş yapıp Rum devletine KDV ödemek doğru değildir' diyerek bir yarayı işaret eden Maliye Bakanı Ersin Tatar'ı kutladığımı belirerek başlamak geldi içimden, çünkü doğru söylüyor.
“Yerli malı kullanalım ki kendi iş yerlerimiz gelişsin, daha fazla insan çalışsın. Üretim olmadan gelişme olmaz” diyenleri de kutlamak lâzım, çünkü doğru söylüyorlar!
Amma velâkin...
Önce içerideki işlerimizi halletsek zannediyorum daha isabetli davranmış olacağız. Yanı, işe kendi evimizin önünü süpürdükten sonra başlayalım. Bunun ilk şartı da; iş sahibinin iş sahibine, üretenin üretene saygı göstermesidir.
İsterseniz bunu biraz açalım ve İş adamıyla sohbet edelim.
- Dışarıdan gelenlerden biraz daha az kaliteli, ama biraz daha pahalı olan benim füzelerden alın ki füze fabrikalarımız çalışsın, gelişsin, istihdam yaratsın. 10 senede diğerlerini yakalayalım.
- Haklısın. Ama sen de, ürettiğin füzelerin kapaklarını Çin’den getireceğine, yanı başındaki kapak üreticisinden al ki o fabrika da gelişsin, istihdam yaratsın, 10 yılda diğerlerine yetişsin.
- Ama o füze kapakları pahalı...
Mesele de budur, benim amma velâkin de.
Muhterem yandaki komşunun ürettiği plastik kapakları almaz, daha ucuz diye tâ Çin’den getirir, sonra “Benimki daha az kaliteli ve pahalı olabilir ama......” diye ahkâm keser.
Tatar’ın işaret ettiği yaraya da bakarsanız, sonuç değişmez. Çünkü, KKTC’de bulunan, ama daha pahalı olduğu için Rum’dan alırken içinde bir yeri sızlamayan kimse bulamazsınız.
Peki aynı malı en azından aynı fiyata satmayı denesek olmaz mı?
SON SÖZ: Tatar’ın “Keyfi olarak” diye başladıkları konumuzun dışındadır. Güney’den bir şey aldıklarında, Paris’ten, Tokyo’dan alışveriş yaptık sanıyorlar. Ne de olsa AB üyesi memleket, umurunda mı KDV’si, ana parası?
Osmanlı kadısı Karakuşi efendi (*)
Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var... Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş ama az sonra ördeğin sahibi de gelmiş: 'Hani bizim ördek?'
Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, küreğinin sapıyla araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...
Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi,
- Bu adam ördeğimi hiç etti...
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'
Fırıncı yine 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış; “Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil” diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...' Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı, 'Şimdi fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız' demiş ve gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı, 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'
Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş ve Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin ne bre…”
Yahudi boynunu bükmüş, 'Bir şey yok efendimiz... Mahkeme olduğunu duyuna izlemeye gelmiştim. Çünkü adaletine hayranım!
***
(*) Fesatlığın âlemi yok... Süleyman Demirel gibi “Şimdiye kadar anamızı öpen kadı efendiydi kime şikâyet edelim” demek istemedim!
TEKLİF KUTUSU
Eylemcileri Meclis Şeref Salonu'nda karşılayan Meclis Başkanı Hasan Bozer basın mensuplarını suçlamış, Meclis içerisinde uymaları gereken kuralları, davet edilmeden Meclis'e giremeyeceklerini anlatmış ve de “Sendika temsilcileriyle yapılması gereken görüşme basın mensuplarının izinsiz ve davetsiz gelmesi yüzünden yapılamadı” buyurmuş ya...
Biz de cümbür-cemaat “Us ol du-yan olacak diye çıppana çalalım!
Neçün da den...
Kapalı kapılar ardında fiskos etmek dedikodu familyasındandır. Üstelik hayra alâmet değildir!
Tercüme köşesi
TDP Genel Başkanı Mehmet Çakıcı, Sendikalar Platformu'nun yasa gücündeki kararnamelerin geri alınmasını talep etmek amacıyla Meclis önünde yaptığı eyleme destek belirtmiş ve “UBP çalışma barışından değil, kaostan yana” demiş.
- Yok canım... TDP Genel Başkanı Mehmet Çakıcı, “UBP devleti yönetme sevdasındaki sendikalara teslim olmalı ki bu defa da “Bu nasıl hükümet sendikalara teslim oldu buyurabileyim” buyurmuş!
Duyan be buba?
- Duyan be buba?
- Duyarım guzum.
- Meclis Başkanı Bozer “Basın mensupları Meclis’te uymaları gereken kuralları öğrensin. Davet edilmeden Meclis'e giremezler. Sendika temsilcileriyle onların yüzünden konuşamadım” demiş.
- Şuradan telefon et de sor bakalım kapalı kapılar ardında ne işi varmış? Ne konuşacakmış ki halkın bilmemesi gerekiyor?
Falı-malı burcu murcu boş verin de ağacınıza sahip çıkın, işte ağacınız ve huyunuz-suyunuz!
Üvez ağacı (Duyarlılık)
4 Ekim-3 Ekim tarihleri arasında doğanların ağacı ÜVEZ’dir.
Cazibelidir. Dikkat çekmekten hoşlanır. Hayatı ve dinamizmi sever. Birine
bağımlı da bağımsız da yaşayabilir. Tutkuyla sever. Artistik yönü gelişmiştir.
Affedici değildir. Her konuda duyarlı bir karakteri vardır. İyi dosttur.
TEBESSÜM
Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var... Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş ama az sonra ördeğin sahibi de gelmiş: 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, küreğinin sapıyla araya giren bir
gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış...
Gayrimüslim de peşinde kovalıyor... Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki
taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi,
- Bu adam ördeğimi hiç etti...
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne
yaptın bu adamın ördeğini?'
Fırıncı yine 'Uçtu' demiş. Kadı, kara
kaplı defterini açmış; “Ördeğin
karşısında tayyar yazılı. Tayyar
'uçar' anlamına gelir. O halde
ördeğin uçması suç değil” diyerek
fırıncının beraatına karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara
kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü
çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...' Davacı 'Ne olacak?' diye
sorunca Karakuşi Kadı, 'Şimdi fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz
de onun tek gözünü çıkaracağız'
demiş ve gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan
da beraat etmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı, 'Tamam' demiş,
'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' Böyle olunca adam da şikayetini anında
geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş ve Kadı dönmüş Yahudi'ye:
'Senin şikáyetin ne bre…”
Yahudi boynunu bükmüş, 'Bir şey yok efendimiz... Mahkeme olduğunu
duyunce izlemeye gelmiştim. Çünkü adaletine hayranım!
***
(*) Fesatlığın âlemi yok...
Süleyman Demirel gibi “Şimdiye kadar anamızı öpen kadı efendiydi kime şikâyet edelim” demek istemedim!